10 - ❝Yalanlardan bir dağ.❞

2.6K 239 269
                                    

TEMMUZ 1976

Dış kapının önündeki merdivenlere oturmuş, yıldızlarla süslü olan gökyüzüne bakarken bir elimi yanağıma yaslamıştım. Düşüncelerim bir hortum gibi beni kendi içine çekmeye çabalıyordu ve bu konuda başarılı olacağına emindim.

Bundan sonra ne olacağını sıklıkla düşünüyordum. Annem bana asla anı yaşayamayacağımı, hep bir hatta iki adım ilerisini düşünmek zorunda olduğumu söylerdi ve küçükken neyden bahsettiğini anlamayan ben, son zamanlarda yaşadıklarımdan sonra onu anlıyordum.

Sonsuza kadar Dumbledore'a sığınamazdım, kendi başımın çaresine bakmam gereken bir an gelecekti fakat ne yapacağımı bilmiyordum. Sekiz tane SBD'm olsa da önemli olan FYSB'lerdi ve geleceğimi biraz da olsun onlar şekillendirecekti.

Belki ülkeyi terk eder, başka bir ülkenin Bakanlık bünyesinde çalışırdım. Yüzümü ekşittim bu fikre, İngiltere'yi terk etsem bile kaçamazdım. Hatta olayları İngiltere dışına taşımak daha büyük bir felaket olurdu. Bu yüzden ülkeden uzaklaşma hayallerimin arkasından el sallayıp başka şeyler düşünmeye başladım.

Yeteri kadar galleonum yoktu. Her şeyim gibi param da babamın elindeydi ve Gringotts'a onun haberi olmadan giremezdim. Ki emindim ki bir şeyler yapmamı beklediğinden Gringotts'taki tüm parayı alıp başka yere yerleştirmişti.

Ateşle oynadığımın farkındaydım. Babam gibi bir dahinin karşısında benim zekam yetersiz kalıyordu. Yeteri kadar zeki olsam Ravenclaw'da olurdum zaten, Gryffindor'da değil! Benim elimde yalnızca cesaretim ve kendime güvenim vardı.

Babam üzerine biraz daha düşündüğümde aklıma gelen ayrıntı kaşlarımı çatmama sebep oldu. Bana her ay mutlaka iki mektup yazan ve beni devamlı yoklayan adam, Evan ile ayrıldığımdan beri sessizdi. 

Bu sessizlik beni ürkütmeli miydi? Belki. Çünkü babamı biraz olsun tanıyorsam yaşanan hadiselerden sonra bana tehditler ve nefret söylemleriyle dolu bir mektup yazmalı, hatta üstüne üstlük Evan'ı peşime takıp beni izletmeliydi.

Hiçbiri olmamıştı. Her hareketimi bir gölge gibi takip eden, gerektiğinde beni tehditleriyle boğan adam tamamen serbest bırakmıştı. Tatilin başında üzerimde hissettiğim gözlerin benim paranoyam olduğunu düşünüyordum artık çünkü o kadar süre izlensem, elbet beni izleyen kişinin açığını yakalardım ama açık yoktu. İzlenmiyordum.

Babamın cephesine derin bir sessizlik çökmüştü. Beni emanet ettiği Blackler bile beni sormamıştı ki bu da ilginçti. Sanki ortadan kaybolmam beklenen bir şeymiş gibi kimse tepki göstermemişti.

Ya babam bir şeyler planlıyordu ya da bana olan nefreti sönmüş, yerini boş vermişliğe bırakmıştı.

"Bayan Black!" James'in abartılı yüksek sesini duyunca babama dair düşündüğüm her şey silindi, geriye büyük bir kalp çarpıntısı kaldı. Artık ne zaman James'in sesini duysam, onu görsem hatta onu aklıma getirsem bile kalbimdeki hızlanmayı hissediyordum.

Bu iyi değildi. Hem de hiç değildi. En yakınlarımdan birine böyle bir his hissettiğime inanamıyordum. Ne zaman olmuştu, nasıl başarmıştı kanıma böyle girmeyi bilmiyordum ama olmamalıydı. Arkadaşlığımızı mahvetmek istemiyordum çünkü James beni sadece arkadaşı olarak görüyordu, bundan emindim.

James her zaman nazik ve iyi niyetli bir çocuk olmuştu. Arkadaşlarına değer verir, yardım etmeye çalışırdı. Birlikte çok gülerdik, fazlasıyla konuşur ve bazen de hiç konuşmazdık. Konuşmadığımız anlar bile konuşurdu ama. 

Hiçbir zaman Sirius'tan ayrı görmediğim James'i neden şimdi, bunca yıl sonra, farklı görmeye başlamıştım? O gün... Şöminenin önünde otururken kırgın kırgın bana ben kötü biri miyim diye sorduğu gün James içime akmaya başlamıştı. Ela gözleri ışıl ışıl parlayarak iyi ki varsın dediğinde değişmişti içimdeki benliği. 

𝐊𝐔𝐂𝐔𝐊 𝐁𝐄𝐘𝐀𝐙 𝐘𝐀𝐋𝐀𝐍𝐋𝐀𝐑 「Jᴀᴍᴇꜱ ᴘᴏᴛᴛᴇʀ 」Where stories live. Discover now