47 - ❝Gülüyordunuz.❞

1.7K 174 77
                                    

HAZİRAN 1978

Hogwarts'ın son günüydü.

Hava o kadar güzeldi ki içeri kapanıp kalmak ahmaklık olurdu. Bu yüzden herkes dışarıdaydı. Tüm bina öğrencileri Hogwarts'ın son gününün tadını çıkarmak için dışarı çıkmış, kendilerine yer bulmuş ve arkadaşlarıyla oturuyorlardı.

"Boğulacaksın ya!" dedi Remus, Sirius'a gülerek. Sirius elindeki kaymak birasını kafasına tek dikişte bitirmeye çalışıyordu. James ile iddiaya girmişlerdi.

"Yapamayacak!" diye bağırdı Peter. O da gülüyordu. 

James ise Sirius'u yuhalayarak dikkatini dağıtmaya çalışıyordu. Hepimiz neşeliydik, kahkahalarla gülüyorduk.

En azından ben hariç hepimiz. Ben daha çok bir daha göremeyeceğimden emin olduğum bu anı ufak bir gülümsemeyle izliyor ve zihnime kazımaya çalışıyordum.

Tüm arkadaşlarım gülüyordu. Marlene, Lily'nin saçlarını örmeye çalışırken onunla dedikodu yapıyordu. James'in kollarındaydım her zamanki gibi, beni hiç bırakmayacakmış gibi sımsıkı sarmıştı. Arada gözleri yüzüme değiyor, bana kocaman bir gülümsemeyle baktıktan sonra Sirius'u yuhalamaya devam ediyordu.

"Bitti!" dedi Sirius nefes nefese bira şişesini çemberin ortasına bırakırken. Dudaklarına bulaşmış kaymak birasını elinin tersiyle sildi. "Ben kazandım."

Remus atılıp Sirius'u öptüğünde çemberden bir tezahürat yükseldi. Gülümsedim bu neşe karşısında. 

Onlarsız bir hayat hayal bile edemiyordum. Her gün onları görmeye, onlarla konuşmaya ve gülmeye o kadar alışmıştım ki onlar olmadan nasıl yaşayacağımı sorguluyordum devamlı. 

Ama onları yaşatacaksa, onlar bu neşeyle gülmeye devam edecekse ben karanlığın içine gömülebilirdim.

"Şşt, gökyüzüm." James'in bana seslendiğini duyunca başımı kaldırıp ona baktım. Yüzünü yüzüme yaklaştırmış, bana bakıyordu. "Daldın gittin, ne düşünüyordun?"

"Seni." dedim flörtöz bir tavırla. James'in dudağının kenarı kıvrıldı. "Öyle mi?" dediğinde başımla onayladım.

"Neyimi düşünüyorsun mesela?" 

Gözlerimle yüzünü inceledim. Ela gözlerinin içindeki belirgin yeşil noktalara baktım, pembe dudaklarına, dudaklarıyla burnu arasındaki çukura, havanın sıcaklığından kızarmış elmacık kemiklerine, alnına yer yer dağılmış simsiyah saçlarına...

Vücudundan yayılan güzel kokusunu içime çektim, kollarının sıcaklığı beni de ısıtırken bana aşkla bakan gözlerine uzun uzun baktım ve "Her şeyini düşünüyorum." dedim. "Seni o kadar çok seviyorum ki James."

Gülümsedi kocaman. "Bakışlarından belli gökyüzüm, hiç şüphem yok."

Yanaklarını elimle kavrayıp dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Gözlerim kendiliğinden kapanmıştı. James'i tadına vara vara, yavaşça öptükten sonra "Bir tek senin yanında özgürüm James." diye fısıldadım.

James eliyle önüme düşen saçlarımı geriye atarak avcunu yanağıma yasladı. "Ve daima da özgür olacaksın." dedi karşılık olarak. 

Boğazıma oturan kaya gibi kocaman ve sert yumru yutkunmama engel olurken gözlerimi onun üzerinden çekmeden bakabildiğim kadar uzun baktım ona. Bir daha görememe olasılığımı düşünerek her bir zerresini inceledim.

"James..." diye mırıldandım sonunda babamdan mektup geldiğinden beri aklımı yoklayan şeyi sormak için. "Senden bir şey rica etsem yapar mısın?"

𝐊𝐔𝐂𝐔𝐊 𝐁𝐄𝐘𝐀𝐙 𝐘𝐀𝐋𝐀𝐍𝐋𝐀𝐑 「Jᴀᴍᴇꜱ ᴘᴏᴛᴛᴇʀ 」Where stories live. Discover now