Ateşin Varisi 2'den Bir Kesit

479 23 11
                                    

   Arka bahçede kalan çalışma alanı, etrafı büyü geçirmeyen görünmez bir koruma duvarıyla örtülü, geniş bir alandı. Tamamen boşluktu, etrafı saran ağaçlar uzun ve gür yapraklıydı. Öyle ki bu ormanın biraz içerisinde bile gökyüzü tamamen görülmez bir hâl alıyordu.

Ancak bugün, sonbaharın diğer günlerine kıyasla hava daha aydınlıktı. Daima bulutlu olan gökyüzü grinin açık ve beyazın da koyu tonlarını barındırıyordu. Hafif bir esinti vardı ancak koruma büyüsünün bulunduğu alana adım attığım gibi etraf mutlak bir sessizlikle kaplandı. Aniden suyun altına dalmak gibiydi bu; her şey sessiz ve uzak bir hâl alıyordu. Sarayın ön bahçesinden gelen fıskiyelerin rahatlatıcı şırıltısı yoktu artık. Ya da sarayın ormanlık olmayan, buraya uzak kalan tarafında, Gümüş gibi gardiyan öğrencilerin kaldığı binanın bahçesinden gelen kılıç sesleri yoktu. Etraf tamamen netti. Bıçaklarımı çıkarıp bir kenara bıraktım, botlarımı çıkarıp çıplak ayaklarımı toprağın üzerine koydum. Toprağın dibindeki, en merkezde akan sıcacık lavların sıcağını hissedene dek ayak parmaklarımı iyice toprağa gömdüm. Yavaşça birbirinden uzaklaşan bulutlar, uzun süredir gizlenen güneşi açık etti. Yüzümü okşayan ısı sonunda nabzımı kulaklarımda duymama yardım etti. Damarlarımda akan sıcağı hissediyordum, ateş beni çağırıyordu.

Sonunda bir ıslık çaldım ve gözlerimi yavaşça araladım. Gelen takırtılar tanıdıktı; toprağın altına gömülü sahte hedefler doğrularak karşıma dikildi. İnsan silüetli, ısıdan etkilenmeyen paralel yüzeyli hedef tahtalarıydı bunlar. Toprağın altındaki büyülü mekanizma sayesinde başlama komutu verdiğim an bana doğru gelmeye başlayacaklardı.

Parmak uçlarımın uyuştuğunu hissettim. Sonunda derin bir nefes aldım ve karşımdaki onlarca hedef tahtasına baktım. En sonda, toprağın içinden uzanan iki uzantının ucunda, bana doğru fırlayacak oklar vardı. Uçları geçici bir süreliğine gerçek sersemletici büyülerin acılarını simüle ediyordu. Aniden altımdaki toprak zemin yok oldu ve ayaklarım betona bastığı an, "Başla!" diye seslendim mekanizmaya.

Bana doğru fırlayan bir hedef tahtası öyle hızlıydı ki bir an nasıl başlayacağımı şaşırmıştım. Ancak geç olmadan toparlandım ve elimde yarattığım bir ateş topunu ona savurdum. Hızla geri düşen hedef tahtası kısa sürede yok oldu. Diğerlerini kolaylıkla savuruyor, bazılarını yalnızca tekmelerimle geçiştiriyordum. Sonunda yalnızca birkaç hedef kalmıştı ki, aniden üzerime gelen okları gördüğümde kollarımı çaprazladım ve ayak uçlarımdan saçlarıma dek alevlerle sarındığımı hayal ettim. Kendime yarattığım kızıl, ateşten bariyere çarpan oklar küller hâlinde yere dökülüyor ve çok geçmeden yokluğa karışıyordu.

Sonunda bana gelen bir hedefi kolaylıkla savuşturdum ve aniden arkamdan bana çarpan hedef, üzerinden çıkan uzantılarla beni yere düşürecekken son bir ateş dalgasının onu yutmasına izin verdim.

Ancak son anda aldığım darbeyle yere düştüm. Sızlayan ellerimi üzerime sildiğim sırada bana doğru uzanan bir el görüş açıma girdi. Alıştırmam bittiği an içeri girmiş olmalıydı; çalışma anı içerisinde koruma kalkanı içeriye birinin girmesine engel oluyordu. Ancak bu ısrarcı kişi her kimse hiç vakit kaybetmemiş gibi görünüyordu. Başımı kaldırdığım an bir çift lacivert göz, yorgunlukla ışıldayan gözlerime takıldı. Bana uzattığı eline kısaca bakıp ondan uzaklaştım ve kendim ayağa kalktım. Buna bozulmuşsa da belli etmedi ve ellerini ceplerine yerleştirdi. Yüzünde keyifli bir gülümseme vardı. "Çok iyi ilerliyorsun. Söylesene, bunları bizim üzerimizde denemeyi düşünmezsin değil mi?"

James, komik olduğunu düşündüğü kelimelerle kendince eğlenirken biraz ilerideki bıçaklarımı almak için ilerledim. Onları alıp gözümle kestirdiğim bir noktaya atarken, yanımda durduğunu göz ucuyla fark ettim. "Çalışman gerekmiyor mu, James?" diye sordum yarım ağız. Görmek istediğim son kişi olabilirdi ancak nasılsa, her gün bir şekilde karşıma çıkıyordu. Ve bu yalnızca bir kez ile sınırlı kalsa iyiydi...

"Çalışıyorum zaten. Kral Morte beni, seni çalıştırmam için gönderdi."

"Ya..." dedim aslında hiç umursamama rağmen. Buna gerek olmadığını ikimiz de biliyorduk. Morte'nin de umurunda değildi ancak James'i başından savmak istediğine adım kadar emindim.

"Sana değer verdiğini anlayabiliyorum, Elizabeth." dedi hızla. Çenesini nasıl kapatabileceğim hakkında planlar yaparken, "Güz Balosu haberlerini aldın mı?" diyerek konuyu değiştirdi. Son bıçağımı da attığımda göz temasından kaçınabileceğim hiçbir işim kalmamıştı. Ellerimi arkama yasladım ve ağırlığımı tek ayağım üzerine vererek ona döndüm. "Evet. Sadie söyledi." Lori, saray ve çevresinde Sadie olarak anıldığından, kimden bahsettiğimi anlayabilmesi için ilk ismini kullanmıştım. Ancak bu hâliyle kulağıma oldukça yabancı gelmişti.

"Aslında buraya, seni davet etmek için gelmiştim." dedi elini koyu saçlarından geçirip. Derin bir nefes alıp verdim. Kalbim, az öncenin etkisiyle hâlâ deli gibi çarpıyordu. Sonunda başımı eğip bir şey söyleyecekken elimi tuttu ve, "Buna çok sevinirim. Ama hemen cevap vermek zorunda değilsin." diyerek elimi hafifçe sıktı. "Burada olduğun için mutluyum, Sandy." dedi yavaşça. Bu ismi öylesine uzun zamandır duymuyordum ki, bir an bocaladım. Gözlerimi kaçırıp bir bekledim ve sonunda devam etmesini bekleyerek gözlerine baktım. "Doğru kararı vereceğini biliyordum. Sonunda buraya ait olduğunu anlayacağını." Dudaklarında minik, kibar bir gülümseme belirdi ve başını hafifçe öne eğerken, "Umarım, yakında ait olduğun bir yeri daha bulursun. Bunun uzak olmadığından emisin." diyerek tekrar gözlerimin içine baktı. Anlam veremediğim bir ışıltı irislerini süslüyordu.

Elimi çekip parmaklarımı birbirine kenetledim ve derin bir nefes aldım. "Bu konuyla ilgilenmene gerek yok, James. Vakti geldiğinde her şey yerli yerine oturacaktır. Israr etmenin anlamı yok." Sert olmak gibi bir amacım yoktu ancak kelimelerimin keskinliği tahminimden fazla olsa ki yüzüne gölge düşürdü. Ancak bu hâlinden hızla sıyrıldı ve gülümsemeyi bir an için bırakıp yumuşak bir sesle, "Aslında bir konuyu daha konuşmalıyız." dedi aniden. Kaşlarımı çatsam da sabırla devam etmesini bekledim. Bir an önce ağzındaki baklayı çıkarıp kendi işine dönerse rahat bir nefes alabilirdim sonunda.

Ancak James buna izin vermedi. Çünkü ağzından çıkanları kulaklarının duymadığı belliydi. Bir mızrak alıp, ucunu tam da göğsüme bastırdığını hissettim.

"Baban da yakın zamanda seninle konuşacaktı ancak bu haberi ilk benden duy istedim." Derin bir nefes aldı ve bu durumdan aldığı memnuniyeti saklamaya gerek duymadan, "Kralla görüşüp konuştuk ve benim de ricamla, bu durumu göz önünde bulundurdu ve sonunda kabul etti." Gözlerimin içine baktı ve aniden elime uzanıp parmaklarımı kavradı.

"En yakın zamanda, seninle nişanımız planlanacak, Elizabeth."

Ve dünya dönmeyi bıraktı.


Devamı çok yakında...

*

Oy vermeyi unutmayın :)



ATEŞİN VARİSİ - İKİZ RUHLAR (TAMAMLANDI)Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon