29.Bölüm-Mauvais

615 43 12
                                    

Bir anda hayatım tamamen değişmiş, kendimden ödün vermem gereken, geçmişimdeki sırlarla yüzleşmemi sağlayacak Feu'ya gelmiştim. 

Geçmişim ve şimdim yoktu. Ben yalnızca gelecekten ibarettim. Dengeleri değiştirmek, insanları tanımak ve bir karar vermek için doğmuştum. Tek bedende iki ruh taşırken, içimdeki, zihnimdeki savaşta nerede olduğumu bilmiyordum. Sanırım karmakarışık bir düğümden ibaret olan hayatımın en önemli noktasındaydım. Fedakârlıklar yapmış, kendimi ve değer verdiklerimi korumak adına hayatımı sayamayacağım kadar çok kez tehlikeye atmıştım. Ödünler vermiş, kendimden bile vazgeçmiş, kendi koyduğum kuralları tek hamlede yıkıp geçmiştim.

İnsanlara bir şekilde ihanet ettiğimi düşünürken en değer verdiklerim tarafından bırakılmış, tekrar kimsesiz kalmış, en büyük ihanete uğramıştım. Kendimi gördüğüm gri gözlere bakarken bile aradığım sıcaklığı bulamamıştım. Ne hissettiğimi bilmiyordum. İlk defa yaptığım bir hareketten pişman değildim, hayatımın hatası olacak olsa bile. Çünkü belki de ilk defa, yalnızca kendim için bir şeyler yapıyordum. 

Şimdi odamdaki aynanın önünde durmuş dikkatli gözlerle kendimi inceliyordum. Üzerimde sade, bembeyaz bir elbise vardı. Ben beyazların, o insanların içinde olduğumu sandığı sevimli , ışıltılı hayatın içerisinde değildim. Buna ait değildim.

Ellerimi hafifçe kaldırıp vücudumu saran alevleri hissettim, etrafımdaki kızıl ve turuncu parıltılar dönüyor ve bedenimi tamamen kaplıyordu. Sonunda bittiğini anladığımda ellerimi indirip, sımsıkı kapattığım gözlerimi açtım. Tamamen gerçek alevlerden yarattığım elbise dizlerimin üstünde bitiyordu. Kollarımın yarısına kadar inen dar kısımların üzerinde küçük bir göğüs dekoltesi vardı. Siyahların karıştığı elbiseme ve alevlerin hareketiyle parıldayan gri bir tonda parıldayan kumral saçlarıma baktım. Her zerremde onu yaşattığımı hissediyor ve bundan ilk defa nefret ediyordum.

Giydiğim siyah, bileklerimi ince iplerle saran topukluları uygun bulup geriledim. Kapım hafifçe tıklatıldığında ince bir sesle izin verdim. Kapı açıldı, babam, herkesin korktuğu, korkunun kendisi o adam karşımdaydı. Ben Ateşin Varisi, o ise ölümün efendisiydi. Daha ne kadar büyük bir tehlike yaratabilirdik emin değildim. Morte yanıma yaklaşıp beni süzerken, elbisemin parıltısı yansıyan gözlerinden yaşadığı zevki okuyabiliyordum. Gülümsemeye çalışarak onu inceledim. Koyu lacivert bir takım giymiş, üzerine mor ve lacivert detaylı pelerinini giymişti. 

Elindeki minik, gümüş taçla yaklaşıp tam arkada durdu. Hafif dalgalarla omuzlarımın altına dökülen saçlarımın tam tepesine tacı yerleştirirken dudaklarında büyük bir tebessüm yaşıyordu.

"Doğru kararı verdin, kızım." 

Saraydan çıktıktan sonra yaptığım tek şey gelip Morte'nin teklifini kabul etmek olmuştu. Buraya gelmiş, her şeye yeniden başlamaya söz vermiştim. Sandy Elizabeth Nelson ölmüştü, küllerinden doğan Aidan Morel ise dengeleri değiştirmeye başlıyordu.

O günün hemen ardından Morte savaşları durdurmuş, barış ilan etmişti. Tüm krallıkları görkemli sarayının dev bahçesine davet etmiş, büyük bir şey açıklayacağını belirtmişti. Kızı, Aidan Morel dönmüştü. Mort ulusunun prensesi ve tahtın varisi. 

Öz babasının soyadını almış ve her şeye yeniden başlamıştı.

"Sen şanslı bir varissin, Aidan." diye fısıldadı babam aynadan göz göze geldiğimizde. "Tam iki krallığın tahtının varisisin. Merak etme, yakında Feu'ya eski düzeni getireceğim." dediğinde oraya dönmek istediğimden emin olamadım. "Misafirler gelmeye başladı, gelmek ister misin?" Başımı hafifçe iki yana salladım. "Ben en son geleceğim. Keyfine bak lütfen." Gülümseyerek başını salladı ve ağır adımlarla önüme gelip alnıma kısa bir öpücük kondurdu.

ATEŞİN VARİSİ - İKİZ RUHLAR (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now