2.Bölüm-Gerçeklik

2.3K 157 22
                                    

"Ben bir zavallıyım!"
Attığı taşla parçalara ayrılan aynaya bakmaya devam etti. Ağlamaktan gözleri acıyordu, kalbi göğsünde delicesine çarparken hıçkırdı.
Aynadaki çoklu yansımaları ona dönüp başını iki yana salladı. "İçinde öyle bir güç taşıyorsun ki korkması gereken asla sen olmayacaksın."

Geriledi. Elindeki taş bir cam parçasına dönüşüp eline batmaya başlayınca parmaklarını açtı. Cam yere düştüğünde tekrar taş halini almıştı.
"Canını yakmak isteyecekler, seni küçük görüp daima üstüne gelecekler ama sen vazgeçmeyeceksin. Çünkü ölümleri ve yaşamları arasındaki o kısacık an senin parmak uçlarında birikecek küçük bir ışıltıya bağlı."

Geriledi. Ayağa takıldı ve yere düştü ama resmen sürünerek kaçmaya çalıştı gerçeklerden.

"Gerçeklerden kaçamazsın! Onlar peşinde değil, tam olarak içinde," diye bağırdığında aynadan çıkan küçük bir obje göğsüne saplandı. Işıltı büyüdü, onu içine alacak kadar ulaştı sonsuzluğa ve tamamen yok etti aralarındaki köprüyü.
Artık ölümsüz bedeni ölümle yaşam arasındaki o minik arada kapana kısılmıştı.

Ruhu ya da zihni.

Uğruna savaş vereceği iki şey içindeki güçle birleştiğinde kıyameti kendi elleriyle yaratacaktı...

***************************************************************************************

Gözlerimi fısıltılar eşliğinde araladım. Üzerime örttüğüm pikeyi artık hissetmiyordum, omuzlarımda hissettim havayla ürpererek doğruldum. Yatağımın ucundaki Estelle ve Octavia sakince bana bakıyordu. Estelle kollarını göğsünde birleştirip güldü. "Uyandığına göre, artık gidebilir miyim?" Üzerinde beyaz, kalın askılı bir elbise vardı. Diz kapaklarına kadar ulaşan elbisenin yakası altın bir şeritle çevriliydi Sarı saçları dümdüz şekilde beline doğru iniyordu. O kehribar rengi gözlerini kırpıştırarak hevesle Octavia'ya bakarken elini salladı çık dercesine. Estelle sonunda der gibi bakıp bana başıyla selam verdi ve kapıya ilerleyip bizi yalnız bıraktı.

"Günaydın. Daha iyi hissediyor musun?" Başımı sallayarak onu onaylarken yataktan kalkmıştım. Octavia'nın üzerinde zümrüt yeşili tonlarında bir kazak ve gri bir kot pantolon vardı. Estelle'nin aksine o tuhaf giysilerden giymemesi beni sevindirmişti. Umarım benim de sonum böyle olurdu. "Gel hadi. Üstünü değiştirip kahvaltıya gidelim. Eğitimin bugün başlıyor," diye devam ederken gardırobuma ilerledi. İçerisinden bordo, dar bir bluz ve siyah, dar kot pantolon çıkarıp bana uzattı. Ona teşekkür edercesine baktım. "Sen giyin, kapıdayım." Minik adımlarla kapıya ilerledi ve son kez bana baktıktan sonra kapıyı çekti. Üstümdekilerden kurtulup elimdeki kıyafetleri giydim ve hızlıca yüzümü yıkadım. Soğuk su yüzüme değdiğinde ses yankılandı.

"Soğuk bizi öldürür."

Suyu hızla kapatıp nefes nefese halde aynaya baktım. Yüzümdeki su mucizevi bir şekilde yok olmuştu. Korku dolu gözlerime baktığımda ellerimi mermere dayamış, sımsıkı tutuyordum. Sonunda çıkabildiğimde oyalanmadan odanın içerisine ilerledim ve yatağı toplayıp dışarı çıktım. Octavia dediği gibi dışarıda, merdivenlerin hemen başında bekliyordu. Geldiğimi gördüğünde gülümsedi ve benden önce merdivenleri inmeye başladı. Biraz daha hızlanıp onu takip ederken hayranlıkla içeriye baktım. Buraya karanlıkta geldiğimden, daha doğrusu karanlıkta uyandığımda böyle inceleyememiştim. Ayrıca şimdi, krem ve altın renkleriyle dekore edilmiş saray muhteşem duruyordu çünkü hemen tepemizdeki oval kubbeden çeriye günün ilk ışıkları giriyor ve kristale çarpıp gökkuşağının tüm renkleri olarak duvarlara yansıyordu. "Sabahları buradan işte bu yüzden ayrılmak istemezsin."

ATEŞİN VARİSİ - İKİZ RUHLAR (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now