Üç/İki yabancı

228 21 13
                                    

"Her şey güzel olacak, dert etme olur mu?"

Eğilip ayakkabılarımın bağcıklarını bağlarken babama gülümsedim. Sanırım benden daha çok heyecanlıydı. Bağcığımı bağladıktan sonra az önce ayakkabılığa koyduğum telefonumu alıp cebime attığımda artık hazırdım.

"Koca adam oldum, benim için endişelenmeyi bırakabilirsin bence."

Dediklerime karşılık başını olumsuzca sallarken siyah ceketimin yakalarını düzeltmekle meşguldü.

"İstediğin kadar büyüyebilirsin. Benim için hâlâ her endişelendiğinde ürkmüş gözleriyle beni arayan o küçük çocuksun."

Babama baygın bir bakış atmadan edemedim. Bin yıl öncesiyle şu anı bir tutması komikti.

"İki senedir etrafımda bir ebeveynimin olmamasına alıştım, çokta kasmana gerek yok." diyerek üzerindeki duygusal havanın dağılmasına sebep oldum.

"O nasıl laf öyle?" diye çatık kaşlarıyla sorduğunda başımı bir şey yok dercesine salladım.

"Hadi ben kaçtım." diyerek evden çıkarken arkamdan bakışlarını hissetsem de dönmedim. Daha birkaç yıl öncesine kadar ona ne kadar bağımlı olduğumu hatırladım. Babamın dediği kadar vardı, başıma bir şey geldiğinde ismini sayıkladığım tek şey 'baba' olurdu. Babamı bir nevi süper kahramanım olarak görüyordum. Aşamadığım her derdi, her problemi kolayca çözüyordu ve küçük Barış'a bu hep büyüleyici geliyordu. Artık sorunlarımı babamın halledeceğine olan inancımı kaybettiğimde büyüdüğümü anlamıştım. Büyümüştüm ve tercih hakkım olsa her korktuğunda babasının dibinden ayrılmayan o küçük çocuk olarak kalmaya devam etmek isterdim. Belki o zaman her şey çok daha kolay olurdu.

Babama pek belli edemesem de kendimi Ankara'da olduğu kadar kötü ve yalnız hissetmiyordum. Babamın varlığı iyi hissettiriyordu. Anlatamasam bile arkamda olduğunu bilmek güç veriyordu. Her şey fena halde boka sarabilirdi ama babam vardı. Bu düşünce beni ayakta tutarken adımlarımı Nehir'in evine doğru atıyordum. Nehir'in bugün dersi benden daha geç başlasa da benimle gelmek için ısrar etmişti. Evinin önüne geldiğimde telefonunu çaldırmamla bekletmeden kapıdan çıkmıştı. Bu hareketini kapının hemen arkasında beni hazır olda bekliyor olmasına yorarken gülmeden edemedim.

"Günaydın." Neşeli ve enerjik ses tonuyla şakırken elleriyle dağılmış saçlarını düzeltti. Siyah saçlarında hoş dalgalar vardı. Makyajı beyaz tenine öyle yakışmıştı ki makyajını incelemekten kendimi alıkoyamadım. Kendine has tarzıyla giydiği kıyafetlerle yine hoş gözüküyordu.

"Nasıl olmuşum?" diye sordu ışıl ışıl gözleriyle. Nasıl bu kadar hevesli olduğuna şaşırmadan edememiştim.

"Güzel olmuşsun." diye geveledim ağzımın içinde. Durağa doğru yürümeye devam ederken Nehir'de peşimden gelmişti.

"Ağzından iyi bir şeyler duymak için kırk takla mı atmam gerekiyor?" diye sordu huysuzca. İstediği ilgiyi alamadığı için bana kötü bakışlar atan Nehir'e kısaca gülümsedim.

"Sen biraz heyecanlı mısın?"

"Galiba öyleyim." diye itiraf etti. Konuyu değiştirme süresi beş saniye bile etmezken bu hâline gülmeden edemedim.

"Elinden tutup seni sınıfına kadar bırakayım ister misin?" Normalde bu dediğime kızardı ama boşluğuna gelmiş olmalı o da benimle birlikte gülerken omzunda olan kolumu üzerinden çekti.

"Dalga geçmesene." diye söylendi gülerken. Durağa yürürken Nehir'in ne kadar heyecanlı olduğunu dinliyordum. Sanırım evrene olumlama yapıyordu, dedikleri bende bir şey ifade etmese de sessizce onu dinlemeye devam ettim.

Aşk ÖlüyorWhere stories live. Discover now