Yirmi üç / meydan okuma

169 23 31
                                    

Başta güzel gelen kahve kokusunun bir süre sonra başımı ağrıtacağını önceden söyleseler inanmazdım. Sanırım ben hep böyleydim, her şeyden çabuk sıkılır kolayca ondan vazgeçebilirdim. Sonra onu yeniden özler ve büyük bir nankörlükle hasretini çekerdim. Hep kaybedince bilirdim değerini, tek çocuk olmanın şımarıklığı mıydı bu?

Kapıdan giren tanıdık kalabalıkla yorgun bir nefes verdim. Herkes güneşli bir cumartesi gününün keyfini çıkarırken ben burada eşek gibi çalışıyordum. Söylensem de çalışmak bana iyi geliyordu. En azından kendime daha az sarıyordum ve alkol kullanmayı azaltmıştım.

"Selam." Bugün gözüme ayrı bir güzel gelen Nehir'le dudaklarım kıvrıldı. Hemen birkaç adım arkasında duran Melih çok şanslıydı ve umarım bunun farkına varırdı.

"Beni görmeye geldiğin için bu güzellik bana özel mi?"

Cilveli bir gülümseme sundu bana. Patron görse sohbet ettiğimi uyarı alırdım ama bu beni Nehir'le konuşmaktan geri almadı. Arkada bekleyen Mert ve Onur ikilisi biraz daha bekleyebilirdi.

"Nerden bildin?"

"Ne istersin güzelim?"

"Hava sıcak, soğuk bir şeyler alayım diyorum."

Birkaç gün önce boğazım ağrıyor diye sızlanan hali gözümün önüne gelince kaşlarım havalandı sen ciddi misin dercesine.

"Sen değil miydin boğazı ağrıyan?"

Bana üzgünce bakarken sisteme her zaman içtiği kahveyi girdim.

"Her zaman içtiğinden söyledim. Mola verince gelirim yanına." deyip gülümsedim. En azından Nehir'e karşı biraz olsun düzgün davranmaya çabalıyordum. Etrafımda bana değer veren herkesi kendimden uzaklaştırmak kendi ayağıma sıkmaktı bunu gayet iyi anlamıştım.

Uzun boyuyla Onur karşıma geçerken ona göz ucuyla baktım. Onu bu kadar kusursuz ve yakışıklı görmek içimin gitmesine sebep oluyordu. Anlamlandıramadığım bir duygu kalbimin orta yerine çöküp içimi sıkıştırıyordu.

Hangi kahveyi isteyeceğini bile bile "ne alırsın?" diye sordum. Tam da tahmin ettiğim kahveyi söylediğinde onunla fazla göz teması kurmamaya çalışarak siparişini oluşturdum. İki saniyelik göz temasının bile bende büyük etkisi oluyordu. Ve o da bunun farkındaydı.

Melih'in siparişini alırken Onur'da olduğumun aksine gözlerinin içine bakıyordum. Ona yumruk attığım için o kadar da pişman değildim, o an verebileceğim tek tepki buydu ama bir yerden toparlamaya başlamam gerekiyordu. Arada iyi şeyler de yapmalıydım değil mi? Hep dağıtmak olmazdı.

"Bir ara konuşalım mı?"

"Ne konuşacaksınız? benimle de konuş aynısını." Mert'in kavga etmeye meyilli üslubuna göz devirdim. Bu çocuk cidden kaşınıyordu.

"Mert seninle konuşmak isteseydim seninle konuşurdum değil mi?" diye sordum ona tahammül edemediğimi belli eden ses tonumla. Hâlâ mesai saati içindeydim ve onunla tartışmasam daha iyiydi.

"Ne konuşacaksınız ama merak ettim şimdi?"

Melih'in konuşmasına bile fırsat vermeyen Mert'e cevap vermek zorundaydım çünkü istediğini alamayınca bana daha çok saracağını biliyordum.

"Dilemem gereken bir özür var. Rahatladın mı?"

Onur'un telefonundaki bakışları gizleyemediği bir şaşkınlıkla bana kalkarken ben sadece Melih'e bakıyordum. Bana içtenlikle gülümseyince gerginlikten nefesimi tuttuğumu fark edip biraz olsun rahatladım. Kibar olmak, iyi bir şeyler söylemek sanki üzerimde çok iğreti duruyordu ve bana rahatsız hissettiriyordu.

Aşk ÖlüyorWhere stories live. Discover now