On altı/ yük

193 25 18
                                    

Kalabalığın içinden sıyrılıp dış kapıya ulaştığımda sonunda fakülteden çıkabilmiştim. Bugün dersim sadece bir saatti ve o da sabahın köründeydi. Uykusuzluktan ağrıyan başıma gitti parmaklarım ardından saate baktım. Okula yakın bir kafede işe başlayacaktım bugün. Mesaimin başlamasına da yarım saatim vardı. Birkaç gün önce görüşmeye gittiğim kafenin yolu hâlâ aklımda kaldığı için şükredip yürümeye devam ettim. 15 dakikalık bir yürüyüşten sonra kalabalık kafeye gelmiştim. İnsanların gürültüsü şu an katlanmak isteyeceğim son şey olsa da haftanın birkaç günü buna mecburdum. Hava bugün güneşli olduğu için kalabalığın büyük bir kısmı dışarıya oturmuştu, kapıyı açıp içeri girdiğim ilk an insanı rahatlatan kahve kokusu burnuma dolmuştu. Bu kokuyu çok seviyordum.

Bakışlarım kasaya gittiğinde bana gülümseyen Ali abiye nazikçe gülümseyip yanına doğru adımladım.

"Hoş geldin aslanım." dedi kasada müşterinin siparişini alırken. İşine o kadar hakimdi ki gözü kapalı bile yapacağına emindim.

"Hoş buldum abi."

"Mesainin başlamasına 10 dakikan var ama seni şöyle ısınma turlarına alabilirim."

Gülümseyip başımla onayladım, daha önceden kafede çalıştığım için deneyimliydim.

"Üzerimi değiştirip geliyorum."

Önlüğümü alıp eşyalarımı da dolaba koyduktan sonra geri Ali abinin yanına gelmiştim.

"Kasayı biliyor musun?" Son bir kişinin daha siparişini aldığında bekleyen kimse kalmamıştı.

"Bilmiyorum ama gösterirsen hallederim."

"Süper." diyerek dokunmatik ekranda öğrenmem gerekenleri gösterdi. Anlattıklarını hafızama atarken müşteri gelmişti.

"Hadi bakalım ilk müşterin." deyip kasayı bana bıraktığında ikinci kasaya geçmişti yine de gözleri benim üzerimdeydi.

"Hoş geldiniz, ne alırdınız?" diye sordum ben bile kendi nazikliğime şaşırarak. Müşteri siparişini verirken para üstünü geri verdim.

"Teşekkürler." deyip giden müşterinin ardından yanıma Ali abi gelip tek elini omzuma koymuştu.

"Aferin, çabuk kapıyorsun."

Öğlen molasına kadar böyle devam etmiştim, işte çalışmak bana iyi gelmişti. Aklım başka şeylerle meşgulken yeniden nefes alabiliyordum. Onur'un gölgesinde geçen günlerim artık canımı sıkıyordu. Kurtulamıyordum üzerimdeki etkisinden. Gözlerindeki nefret canımı bu kadar yakamaz diyordum ama yine kendimi yanıltmıştım. Hiç kimseye karşı bu kadar hassas değildim, neydi beni ona karşı bu kadar savunmasız yapan? İşin içinden çıkamıyordum ki, hiçbir sorumun cevabını yanıtlayamıyordum. Tek bildiğim onu içimden söküp atamadığımdı.

"Barış müşteri geldi bakar mısın?"

Ali abinin sesini duyduğumda sigara içtiğim köşeden kalktım. Sigaramdan son bir nefes çekip küllükte söndürdüğümde geri kafeye girip kasaya geçtim.

"Ne alırdınız?"

"İki americano, orta boy."

Duyduğum tanıdık sesle bakışlarımı sesin geldiği kişiye çevirirken şansıma küfür ettim. Siparişi veren kişi Mert'ti biraz arkasında ise Melih vardı. Kasaya siparişlerini geçirirken olabildiğince onları yok sayıyordum. Onlar müşteriydi, kavga edemezdim.

"94 tl."

"Temassız."

Pos cihazına fiyatı girip ekrana yönlendirdim. Onlara bakmamaya çalışıyordum. Ben bakmasam da Mert'in keskin bakışları üzerimde hüküm sürüyordu. Eğer bakışlarla dövülebilseydi sanırım şu an onu yapardı.

Aşk ÖlüyorNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ