Yirmi iki / çatlayan duvarlar

196 23 29
                                    

Masamıza mezeler gelirken rakılarımızı da koymuşlardı. Babam bardaklarımızı doldururken sakindi. Başta karnımızı doyurmuş havadan sudan konuşmuştuk. Çok rakı içmişliğim yoktu ama alkole o kadar aşinaydım ki tahmin ettiğim kadar çarpmamıştı beni.

"Mert'le yeniden görüşüyor olmanıza sevindim."

Normalde olsa onu geçiştirirdim. Ona hiçbir şey anlatmazdım ama madem bugün şeffaf olacaktık bu yüzden yalan dolan yoktu.

"İş çıkışı sokak serserileri sıkıştırmış, cüzdanını kaptırmak üzereydi. Hayvan gibi dayak yemek üzereyken buldum onu. Bu yaralar da o yüzden oldu."

Beni sakinlikle dinleyen babamın merakı az da olsa dinmiş olmalıydı. Elmacık kemiğimdeki morluk sakin karşılanacak cinsten olmamasına rağmen üzerime gelmemişti.

"Siz çok uzun zamandır arkadaştınız, ben eminim yeniden bir araya gelip toparlanacaksınız."

Önümdeki rakıdan büyük bir yudum aldım. Tadına aşina olmadığım için başta yadırgasam da çoktan alışmıştım.

"Ne kadar gururlu olduğunu sende biliyorsun baba. Gururundan dönüp bakmaz bile o bana. Zaten çok önemli de değil, eskisi gibi olmayız artık."

"Mert gururludur ama hepinizden daha yumuşak kalpli. Kimseye kıyamaz o, hele sana. Birlikte büyüdünüz siz o seni hep kardeşi gibi gördü. İhtiyacınız olan şey birbirinize biraz şeffaf olmanız."

Ciddiyetle bana tavsiye veren babamı dinledim. Haklılık payı yüksekti ama ikimiz de inadımızdan birbirimizin suratına bile bakmıyorduk.

"Hiçbir şey bıraktığım gibi değil. Belki de böyle kalması gerekiyordur. Ben artık geçmişi geride bırakmak istiyorum."

Benden çok daha soğuk kanlılıkla bardağından büyük bir yudum aldı. "Geçmişi geride bırakabilmek için öncelikle onunla barışman gerekiyor."

Sorduğu soruyla huzursuz bir nefes verdim. "Ne bu terapi seansı falan mı?"

"Hoşuna gitmeyen şeyler konuşulduğunda hep böyle tersleyecek misin?"

Bakışları beni iyice köşeye sıkıştırırken elimde tuttuğum bardağa bakıyordum. Bugün böyle oynuyorduk demekki, beni sıkıştırabildiği kadar köşeye sıkıştıracaktı.

"Başta öfken sadece bana özel sanıyordum. Ama sen herkese karşı öfkelisin. Sorun ne anlamıyorum."

Masadan kalkıp gitme isteğim iyice artarken beni burada tutan tek şey babama olan sevgimdi. Onu kırmaktan korksam da yeri geldiğinde bunu kolaylıkla yapabilecek kadar öfkeliydim. Bana nedenini soruyordu. Öyle kolayca anlatabileceğim bir şey değildi bu.

"Annenle de konuşmuyorsun. O da senin için endişeleniyor."

Ruhsuzca güldüm. Annemin benim için endişelenmeye hakkı yoktu.

"Benim gibi büyük bir dertten kurtuldu, emin ol endişelenmiyordur."

Bakışlarındaki anlık şaşkınlığa şahit olurken çakırkeyif olmanın etkisiyle söyleyeceklerimi içimde tutamıyordum.

"Neden öyle söylüyorsun? Annen seni hep çok sevdi dert olarak görmedi."

O benim eşcinsel olduğumu öğrenmeden önceydi. Ben hep çok sevilen evin tek çocuğu konumundan birden koca bir yüz karasına evrilmiştim. Onur ile sevgili olduğumu öğrendiğinde verdiği tepkiyi hatırlamak bile içimin ürpermesine yetiyordu. O günden sonra yüzüme her baktığında çocuğunu değil de bir ibne görüyordu. Bu koca gerçek yetmişti benden nefret etmesine. Şimdi babama nasıl söylerdim annem bir erkekle beraber olduğumu öğrendi ve hayatımı bu yüzden mahvetti. Benim de bütün öfkem kızgınlığım bu yüzden diye. Annemin gözlerinde gördüğüm o nefreti babamda da görmeyi kaldıramazdım.

Aşk ÖlüyorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin