Yirmi altı/ ortaya çıkan acılar

158 26 29
                                    

O günün üzerinden iki gün geçmişti. Ben ise hala o günde saplanıp kalmıştım. Her an her saniye olanları düşünmeden edemiyordum. Biraz olsun düşünmeyi bırakabilsem her şey yoluna girecekti ama her şey birbirine girmişti.

"Oğlum tabağını bitirseydin."

Babamın sesiyle boşluğa dalan gözlerimi ona çıkardım. Hep düzelmek istesem de hiç yol kat edemiyordum. Yerimde mi sayıyordum yoksa geriye mi düşüyordum? Tabağımdaki etten bir parça aldım.

"Sorun ne? İki gündür dalgınsın."

"Aklıma takılan birkaç şey var ama sorun yok halledeceğim." diyerek gülümsedim babama. Onu da daha fazla endişelendirmeye hakkım yoktu.

"Benimle paylaşmak ister misin?"

Sorusuna karşılık kararsızca gözlerine baktım. Kimseye bir şey anlatmadığım için böyle olmuştu ya zaten.

"Birinin zor zamanında yanında olamadım. Şimdi de onun vicdan azabını çekiyorum."

Elimde olsa onun yanında olurdum ama o bunu bilmiyordu. Kimseye anlatamadığım için gidişimin keyfi olduğunu sanıyorlardı.

"Senin için önemli biri miydi?"

"Eskiden öyleydi. Hala öyle mi bilmiyorum."

Birlikte büyümüştük biz. Bütün ilklerimizi birlikte yaşamıştık. Mahallede yanlışlıkla topunu patlattığı için yediği ilk dayakta da yanındaydım, ilk kez aşık olduğunda da. Her anında yanında olduğum birinin hayatında en önemli insanı kaybettiğinde yanında olamamıştım. Ben olsam ben de affetmezdim.

"Eğer onu kaybetmek istemiyorsan şansını dene derim. Belki de o da seni affetmek istiyordur. Bunu konuşmadan bilemezsiniz. Ona karşı dürüst ol. Eğer üzgünsen üzgün olduğunu göster ve lütfen çabala. Bir şeyler için çabaladığını görmek istiyorum artık. Bu her ne olursa olsun."

Masadaki bardağa uzanıp birkaç yudum su içtim. Denemeye değer miydi bilmiyorum ama deneyecektim. Hem de tam şu an. Masadan kalktım eğer şimdi yapamazsam hiçbir zaman yapamazdım.

"Arabayı alabilir miyim?" diye sordum masadan kalkarken. Dışarıda deli gibi yağmur yağıyordu.

"Sehpanın üzerinde." ona gülümsedim teşekkür edercesine. Anahtarı alıp kapıya yürüdüm. Askılıktan siyah kapşonlumu üzerime giyip babama 'görüşürüz' diye seslendim. Evden çıkıp arabayı çalıştırırken bile hiçbir şey düşünemiyordum. Binlerce düşünce vardı çünkü zihnimde, hepsi havada asılı kalmıştı. Hiçbirine yoğunlaşamıyordum. Geçen onu dayak yemekten kurtardığımda gittiğimiz evini anımsıyordum. O zaman bile merak edip sormamıştım neden farklı bir evdesin diye. Babaannesinin nerede olduğunu sormamıştım. Bazen gerçekten etrafımdaki her şeye karşı kör, sağır kalıyordum. Onun ne kadar üzülmüş olabileceğini düşündüm. Ben hep annemi kaybettiğimi söylüyordum ama bu gerçek anlamda değildi. Hala bir yerlerde nefes aldığını biliyordum. Sağlıklıydı, kendimi hazır hissettiğim zaman karşısına çıkacak tüm yaşattıklarının acısını çıkaracaktım ondan. Ondan bu kadar nefret ederken bile öldüğünde yaşayacağım acıyı hayal edemiyordum. Tanıdık sokak görüş açıma girerken evin nerede olduğunu hatırlayabildiğim için çok şanslıydım. Titrek bir nefes verip arabayı bulduğum tek boş yere park edip indim. İnmemle yağmur damlaları beni ıslatırken hareket edemedim. Ya beni istemezse? O zaman ne yapacaktım? Beni affetmezse hayatımda değişen pek bir şey olmayacaktı ama mental olarak bunu kaldırabilir miydim bilmiyordum. Ben kendimi hiçbir şey için affedemiyorken en azından birinin beni affetmesine ihtiyacım vardı.

Çoktan ıslanan saçlarımı geriye attım ve dairesinin olduğu yere baktım. Işığı yanıyordu, oradaydı. Adımlarımı apartmana doğru atarken düşünmeye bir son vermem gerektiğini kendime telkin ediyordum. Ne olacaksa olacaktı ve ben de kendimi akışa bırakacaktım. Kapısı açık apartmandan içeriye geçip bulunduğu kata çıktım. Dairesinin önüne geldiğimde kendime daha fazla düşünme fırsatı vermeden zile bastım. Sessizlik içinde kapının açılmasını beklerken gitme isteği içimi yiyip bitiriyordu. Çünkü daha kendimle bile yüzleşememişken Mert'le nasıl yüzleşeceğimi bilmiyordum.

Aşk ÖlüyorWhere stories live. Discover now