Altı/ yeni ortam

166 18 11
                                    

Güneş yavaş yavaş batmaya başlamışken eve doğru yürüyordum. Tam iş çıkışına denk geldiğim için dışarıda gürültülü bir trafik vardı. Önümdeki siyah arabadan sinir bozucu bir korna sesi duyulurken bu şehrin kalabalığını özlemediğimi fark etmiştim. Yaya geçidinden geçip evimin olduğu caddeye doğru yürürken cebimde titreyen telefonumla adımlarımı yavaşlatıp telefonumu çıkardım. Ekranda kayıtlı olmayan numaraya bakarken aramayı cevaplayıp kulağıma götürdüm.

"Barış!"

Furkan'ın enerji dolu sesiyle merakımı kısa zamanda gidermiştim.

"Furkan?"

"Kaydetmemiştin beni daha değil mi lan?"

Zeki piç kurusu diye içimden geçirdim. "Neyse sikimde bile değil, şimdi bana nerede olduğunu söylüyorsun."

Etrafıma göz atıp kalabalık caddeye baktım, evin arkasındaki işlek caddedeydim.

"Ne yapacaksın?"

"Seni alacağım." diye beni cevapladığında etrafıma baktım kısaca. Biraz kafa dağıtma fikrine hayır diyecek durumda değildim. Nerede olduğumu kısaca tarif edip karmakarışık kafamı susturmaya çalıştım. Hiçbir şey düşünmek istemiyordum, düşünmek derin bir bataklık gibiydi. Ben o bataklıktan olabildiğince kaçacaktım.

Adımlarımı yeniden hızlandırıp kısa sürede eve ulaştığımda üzerimi değiştirip dolapta gözüme çarpan ilk gömleği de üzerime aldım. Aynadan saçlarımın fazlasıyla dağınık olduğunu fark ettiğimde parmaklarımı yumuşak tutamlarımın arasına geçirip birkaç hamlede daha iyi görünmesini sağladım. İşim bittiğinde ifadesiz bakışlarımla karşı karşıya kalmıştım. Tam bu aynanın önünde hevesle hazırlanan o Barış'ın yerine geçen bu ruhu çekilmiş bakışlara alışmıştım ama yine de bazen eski Barış'ı özlüyordum. Pozitiflik saçan, daima gülüp kahkaha atan, neşesinin bulaşıcı olduğu Barış'ı.

Şimdi o Barış olmaya çok uzaktım. Aynada kendi görüntüme bakarken iki yıl içinde ne kadar çok değiştiğim gözle görünüyordu. Verdiğim kilolar yüzünden yüz hatlarım keskinleşmişti. Oldum olası iştahlı bir çocuk olmuştum oysa. Özellikle tatlı konusuna ayrı bir zaafım vardı. Bu yüzden ergenliğimde birkaç kilo fazlalığım olmuştu genellikle. Eskiden uzatmayı sevdiğim açık kumral dalgalı saçlarımı hatırladım, her sabah okula gitmeden önce onlara özenle sekil verişimi. Şimdi onun da eski uzunluğundan eser kalmamıştı ama bunu kendim istemiştim. Eskiye dair bir şey kalmamıştı.

Kendimi kısaca boydan boya incelediğimde boynumdaki kolyeyi düzeltip tamamen hazır olduğuma ikna olduktan sonra odamdan çıktım. Babam daha evde olmadığı için ona kısaca bir mesaj atıp evde olmayacağımı söylemiştim. Kapının önünde beni bekleyen Furkan'ın arabasına ilerleyip kapıyı açtım ve içeri geçtim.

"İşte aradığım Barış amına koyayım!" Furkan'a göz devirsem de yine de gülüyordum. Heyecanla arabayı çalıştırdığında nasıl bu kadar enerjik ve mutlu olduğunu anlamaya çalışıyordum.

"Bugün efsane dağıtacağız. Bak gecenin sonunda kendini o kadar hafiflemiş hissedeceksin ki, iyi ki Furkan diye bir arkadaşım var diyeceksin."

"Gecenin sonunda bir yerlerde sızıp kalacağım ve sabah uyandığımda da yaptığım tek şey sana küfür etmek olacak biliyorsun değil mi?"

"O işin tuzu biberi hayatım." diye karşılık verdiğinde ikimiz de gülmüştük.

Kısa sürede mekana geldiğimizde arabadan inip içeriye girmiştik. Furkan'la kalabalığın arasından geçip içeriye girerken loş ortam ve gürültülü müzik zerre rahatsız hissettirmemişti. Kimsenin yargılayıcı bakışları yoktu, kimse kimseyi sikine bile takmıyordu. Bu hissi seviyordum.

"Bizimkiler şurada." deyip parmağıyla gösterdiği yere doğru yürüdü. Arkadaşlarının yanına ulaştığımızda beni kısaca arkadaşlarına tanıtmıştı. Birkaçı bana elini uzatıp birebir tanışırken kafası şimdiden güzel olan ve dans eden tayfa sesli bir şekilde tanışmakla yetinmişti. Çok sıcakkanlı biri olmasam da Furkan'ın arkadaşları da aynı onun gibi fazla sosyal olduğu için çok kasmama gerek kalmamıştı.

"Ben Ufuk." Elinde iki viski bardağıyla yanıma ulaşan çocukla gülümsemeye çalıştım. Elindeki bardağın birini bana uzattığında elinden alıp "Barış." deyip kurumuş dudaklarıma bardağı götürüp bir yudum içtim. "Teşekkürler." deyip bardağı kaldırdım. Kendime oturacak bir yer bulduğumda üzerimdeki ceketi çıkarıp yanıma koydum ve yayvanca oturup viskimden bir yudum daha aldım. Buraya yeni insanlarla tanışmaya, muhabbet etmeye gelmemiştim. Tek istediğim kafa dağıtmaktı, bu yüzden insanlarla ekstra bir muhabbete girmedim. Buna rağmen yanıma oturan Ufuk'la bakışlarım ona döndü. Hoş çocuktu aslında. Koyu kahve saçları dağınık dursa da bu ona güzel bir hava katmıştı. Aslında umrumda olan tipi değildi, herifin fiziği ateş ediyordu. Bacaklarını saran kot pantolonu nefes kesiciydi.

"İncelemen bitti mi?" diye sordu dudaklarındaki keyifli sırıtışla. Benimde dudaklarım kıvrılırken "Bitti." dedim. Göz temasını kesmezken "Hoş çocuksun." diye itiraf ettim. Mimiklerinden şaşırdığını anlarken dudaklarım kıvrıldı. Açık sözlülüğüme karşı insanların böyle tepkiler vermesine alışmıştım.

"Teşekkür etmem gerek sanırım." diye konuştuğunda omuz silktim. Viskimden büyükçe bir yudum daha aldığımda gözlerim eliyle tuttuğu viski bardağına kaydı. Benim aksime neredeyse hiç içmemişti daha.

Onu incelemeyi boşverip önüme döndüğümde aklıma dolan düşüncelerle nefesim kesildi. Onur'un bedeni gözümün önüne gelmişti. Herkesten farklıydı Onur. Ya da benim gözümde öyleydi. En güzel bakan gözler onunkilerdi, en güzel gülen dudaklar, en güzel ses tonu... Aklıma her düştüğünde nefesimi kesmesi haksızlıktı gerçekten. Derin bir nefes alıp bardağımdaki sıvıyı hızlıca bitirdim. Kime değse bakışlarım, kime dokunsa parmaklarım onu hatırlatıyordu. Zihnim bana oyunlar oynayıp o anları bana zehir ediyordu. Zevk almak için her dokunduğum beden bırak zevk vermeyi acı çektiriyordu. Ben Onur'dan kurtulamıyordum. Tüm zihnimi işgal edeli çok olmuştu.

"Kardeşim."

Furkan'ın sesiyle başım ona dönerken garsondan kaptığı içkilerle yanımda bitmişti.

"Bugün kimse buradan sarhoş olmadan çıkmıyor." Bastıra bastıra ve yüksek sesle söylediği sözlerin üzerine önümdeki içkiyi yeniledi ve Ufuk'un yanına giderek tek dikişte elindeki bardağın içindeki sıvıyı tamamen bitirmesini sağladı.

"Ha eğer içki yetmez diyorsanız, başka yollardan da hallederiz."

Furkan'ın yaptığı imayı duymazdan gelerek içkime uzandım. Ne bok ararsanız Furkan'da vardı. Zamanında arkadaşlarımın neden onunla görüşmemem gerektiğini diretmesinin sebebi aşikârdı. Şimdi beni tutan hiçbir şey yoktu ve ben yine de kötü hissediyordum.

"Yarın ders var. Ben o kadar içmeyeceğim." diyerek duruşunu belli etti Ufuk. Yarın bizimde dersimiz vardı ama bu Furkan'ın sikinde bile değildi. Gerçi onun kadar olmasa da bende hızlı gidiyordum. Üç haftadan fazladır ağzıma alkol sürmemiştim ve bu benim için rekor sayılabilirdi. Her şey o kadar karmaşıktı ki fırsatım bile olmamıştı. Şimdi buna ne kadar ihtiyacım olduğunu daha iyi anlıyordum.

Furkan Ufuk'a senden olmaz bakışı atıp benim yanıma attı bedenini. Kendi bardağındaki sıvıyı benim bardağıma döküp dudaklarımın arasına götürdü ve tek dikişte hepsini bitirinceye kadar beni bırakmadı. Bardağı dudaklarımın arasından çektiğinde koluma ıslanmış dudaklarımı silip küfür ettim.

"Gebereyim mi istiyorsun amına koyayım?"

Bana bakıp sırıttığında garsona bardaklarımızı yenilemesi için işaret etmişti.

"Ben dans etmek istiyorum ve sen ayık kafayla dans etmeyecek kadar huysuzsun. Bu yüzden en iyisi sarhoş bir Barış'la dans etmek." dediğinde bu herifin kafasında dönen tilkilere yetişmemin mümkün olmayacağını biliyordum. Çünkü yarım saat sonra istediği olmuş ben hayvan gibi sarhoş olduktan sonra geceye kadar dans edip dağıtmıştık. Başım deli gibi dönse de yarın yokmuşçasına kafa dağıtmıştık.

Aşk ÖlüyorWhere stories live. Discover now