On üç/ yüzleşememe

166 22 24
                                    

Bazen kaybolmak istiyordum, yeterince kayıp değilmişim gibi. Her şeyi geride bırakıp tüm bu hislerden kurtulmayı arzuluyordum. Kısacası kaçmak istiyordum. Tam da şu an yaptığım gibi, keşke kendimden de kaçabilseydim. Keşke zihnimdeki ağırlıkları da kendimle birlikte sürüklemeseydim. Kaçmak çare değildi belki ama başka bir yolum yoktu. Tek bildiğim kaçmaktı, kendimden ve herkesten. Ama gerçeklerden kaçamıyordum. Beni bir kişi sevmeyi bıraktı diye benimde kendimi sevmeyi bırakmam haksızlıktı. Kendimi tek ait hissettiğim yerin onun yanı olması haksızlıktı. Nereye gidersem gideyim onda bulduğum huzuru bulamayacaktım. Şu an bile beni hayata bağlayan şeyin o olduğunun farkındaydım. Korkunç bir histi bu, varlığına öyle muhtaçtım ki onsuzken her şey eksikti.

Villadan uzaklaşmak adına adımları olabildiğince hızlı atmaya çalışıyordum ama kanımda hâlâ alkol kol gezerken bu oldukça zordu. Ayrıca durmadan dolan gözlerimde bana hiç yardımcı olmuyordu. İstediğim deli gibi ağlamaktı, ihtiyacım olan şey tam da buydu. Ama ben boğazımdaki düğümle yaşamayı öğrenmiştim.

"Barış!"

Duyduğum sesle adımlarımı durdurmadım bile. Kimsenin iyiliğini ya da başka bir şeyini istemiyordum.

"Barış bi' dur amına koyayım!"

Melih'in sert sesini yeniden duyduğumda adımlarımı durdurup ona doğru döndüm. İfadesiz bakışlarımı üzerinde gezdirip "Ne var?" diye sordum.

Duygusuz ifademle yeşil gözleri afallasa da yanıma ulaşıp benimle neredeyse aynı boyda olan bedeniyle karşımda dikildi.

"Seninle geliyorum."

Ruhsuzca güldüm, biraz daha gücüm olsaydı kahkaha atardım. "Peki sence ben bunu istiyor muyum?"

Kendinde bu hakkı nasıl buluyordu? Hayatımdan bir kere çıkmıştı, şimdi yeniden girmesine gerek yoktu.

"İtiraz etmesen olmuyor mu? Yanında olmak istiyorum sadece." diye sertçe konuştu. Aksini ona diretemeyeceğimin farkındaydım. Muhtemelen geçmişi aklamak için şimdi ilgiliymiş gibi davranıp kendini temize çıkarmak istiyordu.

"İyiyim ben, peşimden gelmene gerek yok." diye mırıldandım daha sakin bir tonda ikna olmasını umarak.

"Barış sen eve gidinceye kadar sana eşlik edeceğim. İyi görünmüyorsun, uzatma." Kafam o kadar darmadağındı ki daha fazla bir şey söylemeden ayaklarımı ilerlemek için hareket ettirdim. Bu benimle gelebilirsin demekti. Hemen arkamda Melih'in varlığını hissederken ellerimi ceketimin ceplerine götürdüm. Melih birkaç adımda yanıma ulaşmış, sessizce benim adımlarımı takip ediyordu. Arada bir bakışlarını bana çıkarıyor, bir şey diyecek gibi oluyor ama tek kelime edemiyordu. Amacım taksiyle gitmekken bundan vazgeçip yürümeye koyuldum. Yarım saatten fazla bir mesafe vardı eve. Şanslıydı, çünkü bu mesafe iki saat bile sürse taksiye binmek niyetimde yoktu. Kendi kaşınmıştı, benimle gelmek istiyorsa buna da katlanmak zorundaydı.

"Taksiye falan binsek olmuyor mu?"

"Olmuyor." dedim yüzümdeki dümdüz ifadeyi bozmadan. "Eğer gelmek istemiyorsan geri dönebilirsin." diye eklemeyi de unutmadım. Pes etmeyeceğini bende biliyordum. Amacım ona acı çektirmekti. Tüm yol boyunca varlığımla yüzleşsin istiyordum. İki sene boyunca yok saydığı benimle gerçek anlamda yüzleşsin, köşeye sıkışsın istiyordum.

"Sorun yok, yürürüm. Hem bana da iyi gelir. Bu akşam yemeği fazla kaçırmıştım zaten."

Ona cevap vermeyip yürümeye devam ettim. Her adımda binlerce düşünce akın ediyordu zihnime. O kadar kalabalıktı ki kafamın içi sıradan şeylere yer kalmıyordu. Sessizlik içinde yolu yarılarken bir süre sonra benim tek düşündüğüm Onur'du. Hoş onu düşünmek kuyusundan hiç çıkamamıştım zaten. Zihnimin bir yerlerinde aklımı hep işgal etmesine alışmıştım. Hakkımda ne düşündüğünü neden bu kadar umursadığımı anlayamasam da gözünde gittikçe küçülüyor olmaktan korkuyordum. Keşke hep öpmeye kıyamadığı, herkesten sakındığı o çocuk olabilseydim. Oysa şimdi ben Onur'un sevmediği ne varsa yapıyordum. İstemeyeceği, rahatsız olacağı her şeyi gözünün içine baka baka yapıyor sonra da ondan umut dileniyordum. Sürekli kendimle çelişiyor olmak çok boktandı.

Aşk ÖlüyorWhere stories live. Discover now