On yedi / kaybolmak üzereyim

201 23 13
                                    

"Bebeğim?"

Kulağıma tatlı tatlı fısıldayan sesin sahibine daha çok sokuldum. Öyle güzel bir his sarmalamıştı ki bütün bedenimi, bu hissi alıp saklamak istemiştim.

"Barış," gözlerimi usul usul açtığımda yanımdaki bedenin sahibine baktım. Onur, bu Onur'du.

"Sen misin?" diye sordum tatlı bir şaşkınlıkla. Benim yatağımda benim yanımda ne işi vardı?

"Evet benim bebeğim." diye fısıldayıp boynuma yöneldi ve oraya içimi titreten bir öpücük kondurdu.

Gözlerimi kapattım, bu rüyaydı ve hemen uyanmalıydım. Yoksa canım çok fena yanacaktı.

Dudaklarımda hissettiğim baskıyla gözlerim açılırken beni usulca öpen Onur'a baktım. Yüzündeki huzurlu ifadeyle beni öpüyordu, mutlu gözüküyordu, eskisi gibi. Rüya değil miydi? Belki de son zamanlarda yaşadıklarım rüyaydı, hatta kâbus. Tıpkı iki sene önceki gibi bakıyordu Onur bana. Gözlerindeki saf sevgiyle, içi gidiyordu bana bakarken, öptükçe öpesi geliyordu hep.

"Seni çok özledim."

Bende onu çok özlemiştim, özlediğim dudaklarına uzandığımda uzun uzun öptüm onu. Bu öyle güzel bir histi ki içimin huzurla dolduğunu hissediyordum.

Üzerimde hiç kıyafet yoktu, tıpkı onun gibi. Çıplak omuzlarına gitti elim, özlediğim tenine dokundum. Güneş ikimizi de kutsar gibi üzerimize vuruyordu ama sıcaklığını hiç hissetmiyordum, tatlı bir esinti vardı. Galiba pencere açıktı.

Onur'un elleri saçlarımın arasında dolaşırken gözlerindeki parıltıya hapsolmuştum. İşte benim ait olduğum yer burasıydı.

"Beni affettin mi?" diye sordum saf bir merakla. Onu kaybetmeyi göze alamazdım, onsuzluğu kaldıramazdım.

Gözlerindeki parıltı sönerken tenimi okşayan elleri durdu. Üzerimdeki bedeni gerginlikle kasılırken çenesini sıkıyordu. Şakaklarında her sinirlendiğinde beliren damar belirdiğinde başımı olumsuzca salladım.

"Onu da beni öptüğün gibi mi öptün?" diye sordu buz gibi sesiyle. Az önce gözlerinde gördüğüm şefkat yerini nefrete bırakmıştı.

Başımı tekrar olumsuzca salladım, "hayır, öyle bir şey yok. Ben sana aitim yemin ederim."

Kalbime koca bir ağırlık inerken bir şeyler nefes almamı engelliyordu. Başım dönüyordu, her şey dönüyordu. Tutunduğum dalı yine kaybetmiştim.

"Bize ihanet ettin, her şeyi mahvettin."

Deli gibi ağlamak istiyordum, bağıra çağıra gitmemesi için yalvarmak istiyordum. Ama hiçbirini yapamıyordum. Bir şey engel oluyordu, izin vermiyordu kendimi açıklayayım.

"Ben şimdi seni nasıl affedeceğim?"


Gözlerimi açtığımda derin derin nefesler almaya çalışıyordum. Hepsi rüyaydı, kahretsin nefret ediyordum kabus görmekten. Üzerimden yorganı kaldırıp uzandığım yataktan doğruldum. Terden yapışmış saçlarımı geriye doğru taradım, aklımı kaybedecektim. Rüya bile olsa onun bana dokunuşları hala üzerimdeydi sanki. Daha fazlasını istiyordu bir tarafım, özlediğim dudaklarına yeniden uzanabilmek, ona dokunabilmek için cayır cayır yanıyordum.

Kendime küfür ettim, kafamın içi gittikçe boka sarıyordu. Buna bir şekilde engel olmalıydım. Diğer türlü kendimi daha da dibe çekiyordum. Kafayı yemiştim iyice.

Zaten sabah olmak üzere olduğu için kalkıp buz gibi bir suda duş aldım. Sonra üzerime rahat bir şeyler giyip evden çıktım. Babam hâlâ uyuyor olmalıydı. Günlerden pazardı bu yüzden onunla dışarıda birlikte kahvaltıya çıkabilirdik. Öncesinde dışarı çıkmak istiyordum, evin içinde düşüncelerim üzerime üzerime geliyordu. Bir an önce kendimi dışarıya atmalıydım. Ayakkabımı giyip üzerime kapüşonlu hırkamı da alıp evden çıktım. Boş sokakta yürürken her yer sessizdi, birkaç saat sonra bu sessizlikten eser kalmayacağını bildiğim için bu sessizliğin tadını çıkardım. Evin aşağısındaki sahil yoluna doğru yürürken ne müzik dinlemek istemiştim ne de başka bir şey yapmak. Kafamın içi yeterince meşguldü. Sahil yoluna ulaştığımda içime temiz havayı çektim. Bana her yer onu hatırlatıyordu, gittiğim her yerde onunla olan anılarımla karşılaşıyordum. Bu sahilde onunla koşu yaptığım günleri hatırladım, beni zorla arayıp uyandırmasını ve tüm uykuma rağmen uyanıp ona eşlik etmemi. Buraya gelmemin sebebi yavaş yavaş gün yüzüne çıkarken başım deli gibi dönmeye başlamıştı. Nasıl bir yüzsüzlüktü benimki? Onun olacağını bile bile buraya gelmiştim. Belki karşılaşırız diye.. sabah gördüğüm rüya ona olan özlemimi katlanılmaz hale getirmişti. Karşı koyamamıştım.

"Yürüyüş yapmayı sevmiyorsun sanıyordum."

Tanıdık ses kulaklarıma ulaşırken görmeyeceğini bildiğim için belli belirsiz gülümsedim. Sonra arkamı döndüm onu görebilmek için. Hafif terli saçları ve koştuğu için düzensiz nefesleriyle karşımdaydı. Hâlâ çok güzeldi, hatta belki her zamankinden daha güzel. Pürüzsüz teni parıldıyordu, kusursuzluğuyla benim karşımda bana karşı savaş açıyordu sanki.

"Yürüyüş yapmıyorum." diye mırıldandım. Yürüyüş yapmayı gerçekten sevmiyordum, özellikle sabahın köründe.

"O zaman neden buradasın?" diye sorduğunda gözlerimi ondan kaçırdım. Ne yalan söyleyeceğimi düşünmemiştim, zaten iki dakika düşünseydim hiç burada olmazdım.

Omuz silktim, verecek bir cevabım yoktu. Pardon, vardı ama bunu ona söyleyecek yürek yoktu.

"Gelmek istedim, illa yürüyüş mü yapmam gerekiyor buraya gelmek için?"

Dudaklarının kenarı alayla kıvrılırken ona göz devirdim. Kim bilir aklından neler geçiyordu, ama umrumda değildi.

"Ne güzel uzak duruyorsun bizden öyle."

Beni tehdit ettiği anılar aklıma gelirken donuk gözlerimi gözlerine çıkardım.

"Yeniden şehir değiştirmemi bekliyorsan daha çok beklersin." Aynı şehirde bu kadar uzak kalabilirdik, her sokak onlara çıkıyordu.

"Seninle ilgili zerre beklentim yok, yolumuza çıkma yeter." diye beni hızla cevapladığında donuk bakışlarımdaki sinirli parıltıları zevkle izliyordu. Arkadaşlarını ve kendini bir çemberin içine almıştı, o çembere yaklaşmam bile yasaktı.

"Yokluğumda bütün arkadaşlarımı sahiplenmişsin ama ne var biliyor musun? Ne kadar kötü davranırsam davranayım hala her başımı çevirdiğimde bakışları üzerimde oluyor. Galiba pek başaramıyorsun."

Bana bakarak kahkaha attığında kaşlarımı çattım, bu kadar sinir bozucu olmasını beklemiyordum.

"Güldürdün beni." Ne kadar alay barındırsa da kusursuz gülüşü içimi eritmişti. Onunla ilgili her şeye bu kadar yükselemezsin Barış dedim içimden, şimdi değil.

"Kendini böyle avutuyorsun demek ki." deyip göz kırptığında bütün sinir hücrelerimin zıpladığını hissediyordum. Kontrolumu kaybetmekle kaybetmemek arasında gidip geliyordu zihnim. Tehlikeli sınırlarda gezerken ben yine kendime göre doğru olanı yapıp gözümü bile kırpadan ifadesizce baktım suratına.

"Kuduruyorsun değil mi?"

Dağılmış koyu kahve saçlarını büyük bir sakinlikle düzeltti. Sonra benim yanıma doğru yaklaştığında nefesimi tutmadan edemedim. Ondan uzaktayken rol yapmak kolaydı, bir adım bile yaklaşsa benim zararımaydı. Ben titreyen göz bebeklerimle ona bakarken o benim hemen arkamdaki banka rahatça oturup deniz manzarasına baktı.

"Senin devrin kapandı Barış, artık bizi sadece uzaktan izleyebilirsin."

Bana bakmadan kurduğu cümleyle dizlerimin titrediğini hissettim. Aniden bir rüzgar esti, buz gibi rüzgar beni bütün gerçeklikten koparıp götürürken gözlerim onu buldu. Güneşin ona vurmasına bile gerek yoktu, öylesine parlıyordu ki gittiği her yerde göz kamaştırıyordu. Onun kadar şanslı değildim, o hep parlayacaktı bense onun ışığının beni aydınlatacağı günü bekleyecektim çaresizce.

"Sizi izleyeceğimi nereden çıkardın?" diye sordum kaşlarım çatılırken.

"Seni çok iyi tanıyorum. Değiştiğini söylüyor herkes ama en azından bana karşı maske takamıyorsun." Gözleri beni bulurken ben dağılmış bir halde ona bakıyordum. Ne maske vardı suratımda ne de güçlü bir ifade. Sertçe yutkundum onun gözleri hâlâ üzerimdeyken. O da biliyordu gözlerimi ondan alamadığımı.

"Hâlâ çok öfkelisin bana." diye itiraf ettim sessizce. Günlerdir onun beni yok sayışlarına maruz kaldığım için öfkesini fark edememiştim. Onun da bana karşı maske taktığını fark edememiştim.

"Öfkemi bile hak etmiyorsun."

Dudaklarımı kemirirken bende onun gibi uzaklara baktım. Hava bulutluydu, sabahın erken saatleri olduğu için hafif rüzgar esiyordu ve sessizliği bozan tek gürültü martıların sesiydi. Ve o an ikimiz de ne kadar gizlemeye çalışsak da deli gibi acı çekiyorduk. Belki de nasıl işlerin bu kadar kötüye gittiğini sorguluyorduk. İki aşıkken iki düşmana dönüşmüştük. Bazen merak ediyordum, acaba o da benim gibi bu kadar eksik hissediyor muydu?

Aşk ÖlüyorWhere stories live. Discover now