Dört/Hesap

192 21 16
                                    

Liseden çok farklıydı üniversite. Lisenin ilk günlerini hatırlıyorum. Hocalar herkesle tek tek tanışmak ister, ne boka yarayacaksa ailemizin mesleğine kadar sorarlardı. Üniversitede ise hoca kısaca kendini tanıtmış, ardından kimseyi sikine bile takmayarak dersi anlatmaya başlamıştı. Bende rahat bir pozisyonda oturmuş hocayı dinliyordum. Ara ara dikkatim dağılsa da hocaya odaklanmaya çalışıyordum. Olanları düşünüp kafa yormaktan daha iyiydi hocanın anlattığı sıkıcı konuları dinlemek. Sınıf tahmin ettiğim gibi kalabalıktı ama büyük amfide hiçte göze batmıyordu. Sonunda hocanın dersi bitirmesiyle uyuşmuş bacaklarımı hareket ettirdim. Dersten bunalan kesim kendini kurtarmak istercesine sınıftan atarken ben amfiden ilk çıkanlardan değildim.

"Barış!"

Adımı duymamla bakışlarımı sesin geldiği yere çevirdiğimde kaşlarım havalandı.

"Oğlum ders boyunca sana baktım, emin olamadım. Gerçekten sensin." deyip yanıma gelen eski lise arkadaşım Furkan'a baktım. Dudaklarım kıvrılırken oturduğum yerden telefonumu alarak kalktım. Furkan'da o sırada tam karşıma geçmişti. Dostça selamlaştıktan sonra  "Sen ne alaka amına koyayım?" dedim gülerek. Aynı sınıfta olduğumuzu tahmin edebiliyordum ama yine de şaşırmıştım.

"Asıl sen ne alaka oğlum? Yoktun bayadır."

"Aynen." diyerek yanağımı kaşıdım. Umarım geçmişi eşelemezdi, nereye gittin, neden gittin gibi soruların cevabının hiçbiri bende yoktu.

Ben kendimi soracağı sorulara hazırlamışken o yüzündeki meraklı ifadeyi dağıtıp yeniden aynı parıltılı gözlerle baktı.

"Yalnız sen ateş ediyorsun amına koyayım! Lisedeki çocuk nereye gitmiş?" dedi heyecanla. Furkan aynı lisedeki Furkandı. Fiziksel olarak biraz değişiklikler vardı ama hâlâ aynı hiperaktif çocuğu görüyordum karşımda. Okulun en hareketli, en çapkın ve en sosyal çocuğuydu. Bizim de aramız o zamanlar oldukça iyiydi. Furkan kafa çocuktu ve insan onun yanında dertlerinden soyutlanıyordu. Dünya sikinde değilmiş havaları bulaşıcıydı, bu da iyi hissettiriyordu.

"Abartma lan."

"Zamanın var mı? Bi' kahve ısmarlayayım sana?"

Başımla onu onaylarken birlikte kafeteryaya inmiştik. Furkan elinde iki kahveyle döndüğünde birini bana uzattı.

"Gel dışarıya geçelim, bi' sigara içmem lazım."

Bende onu onaylarken kafeteryanın dışarıya açılan kapısından fakültenin bahçesine çıkmıştık. Boş bulduğumuz bir yere oturduğumuzda Furkan aceleyle sigarasını yakmıştı.

"Seni gördüğüme sevindim, efsane ortam kurdum fakültede. Dehşet partiler veriyoruz. Bak gelmezsen ne kadar çok başını ağrıtacağımı tahmin ediyorsun değil mi?"

Genişçe gülüp başımla onayladım. Bu piç herifin ikna kabiliyeti fazla iyiydi ve baştan çıkartamayacağı insan yoktu.

"Bir insan hiç mi değişmez amına koyayım?" diye sordum yalancı bir şaşkınlıkla. Hatta üniversite onu daha da hareketlendirmiş olmalıydı. Artık lisedeki gibi hesap vereceği öğretmenler ya da veliler kalmadığı için tüm kısıtlamalardan kurtulmuş olmalıydı.

Dudakları zevkle kıvrılırken sigarasından bir nefes çekti.

"Ne güzel işte." diye cevapladı hâlinden memnunmuşça.

Furkan'la bahçede sohbet etmeye devam ederken bir süre sonra bana doğru gelen öfkeli gözlerle duraksadım. Öfkeli gözlerin sahibi Mert, kısa zamanda bana ulaşmış karşımda dikilmişti.

"Konuşmamız lazım." Sesindeki o sabırsız tonu işitmiştim. Tek istediği bir an önce hesap sormaktı.

Furkan başta şaşırsa da hemen toparlayıp Mert'e müdahele etmek için araya girmişti.

Aşk ÖlüyorWhere stories live. Discover now