On sekiz / büyük yanlış

196 17 10
                                    

"Ne zaman mola veriyorsun?" diye sordu elinde kahve bardağıyla Furkan. Sıkıldığı belli olan haline güldüm.

"Yarım saatten daha az kaldı, sonra mesaim bitiyor."

Gözleri parlarken ciddi misin dercesine baktı bana.

"Geceyi burada bitirmeyiz değil mi? Kaç saattir seni bekliyorum bence bana bir güzellik yapıp benimle bizim cluba gelirsin."

Gelen müşteriyle bakışlarımın odağı değişirken müşterinin siparişini aldım. Babam ne kadar ses etmese de bu hallerimden memnun değildi. İçimden bir ses ne yaparsam yapayım onu memnun edemeyeceğimi söylerken Furkan'a baktım yeniden.

"Eve sarhoş dönemem, sende kalırsam neden olmasın."

"O zaman sağlam dağıtıyoruz." diye mırıldandı heyecanla.

Onu başımla onayladım. Buna ihtiyacım vardı. Kendimi unutacak kadar çok içmeye her zaman ihtiyacım vardı. Kendimden sıkılıyordum diğer türlü. Önümü göremiyordum bazen. Tüm gerçeklik algımı yitirip hiçbir şey düşünmemeye dünden razıydım.

Yarım saat hızlı geçmişti, mesai saatim bittiğinde kasayı başkasına bırakıp üzerimi değiştirdim. Furkan'ın arabasına giderken o çoktan içinde beni bekliyordu. Bekletmeden bende bindiğimde arabayı çalıştırıp yola çıkmıştık.

"Babama haber vermeliyim." diye mırıldandım sıkıntıyla. Onu evde tek başıma bırakıp eğlenmeye çıktığım için kendimi suçlu hissediyordum.

"Babasının prensesi ya." deyip güldüğünde kendimi tutamayıp bende güldüm.

"Senin yaşlarındayken eminim senden daha çok dağıtmıştır. Hatta bizim yaşlarımıza dönüp bizim kadar eğlenip dağıtmak için nelerini vermezdi. Tadını çıkar."

Furkan'ın aklımı karıştırmasına izin verip babama eve gelmeyeceğimi belirten kısa bir mesaj attım. Gecenin karanlığında sokaklardan geçerken zihnime sızan Onur'un gözlerine engel olamıyordum. Beni yakalamıştı, istese beni avucunun içine alır istediği kadar ezerdi. Ona karşı olan teslimiyetimin farkındaydı. En çok bundan korkuyordum işte. Tamamen savunmasızdım, çırılçıplak hissediyordum kendimi karşısındayken.

Furkan'la yan yana gürültülü mekana girerken kapıdaki korumaların Furkan'a selam vermesine şaşırmamıştım bile artık. Eğlence camiasında ün yapmıştı herif.

Onu takip ederken kendi arkadaşlarının takıldığı köşeye gelmiştik. Herkes coşkuyla Furkan'ı karşılarken beni de selamlıyorlardı. Çoğuyla tanışıklığım vardı. Bende onlardan biri olmuştum artık. Hepimiz bir şeylerden kaçıyorduk burada, ne yalan söyleyeyim uzun zamandır kendimi normal hissettiğim yer burasıydı. Hiç kimsenin beni yargılamıyor oluşu inanılmaz iyi hissettiriyordu. Hepimiz birbirimize gerçek hayatlarımızda ne kadar iğrenç ve beceriksiz insanlar olduğumuzu hatırlatmıyorduk.

Ayakta bile duramayan arkadaşlarının haline keyifle baktım. Bir saat sonra onlardan bir farkım kalmayacaktı. Garsonun getirdiği tekilalardan herkes birer tane alırken bana meydan okuyan gözlerle bakan Furkan'a gülümsedim. Beni kışkırtıyordu.

"Sen istedin."

O da bana gülerken anlaşmış gibi aynı anda bütün bardağı kafayı diktik. Furkan hiç vakit kaybetmeden elime ikincisini de tutuştururken yüzümü ekşiterek onu da kafama diktim. Ağzımdaki korkunç tadı önlemesi adına hızla limona uzandım. Furkan'da limonun ardından bir shot daha attığında herkes Furkan'ı desteklercesine bağırıyordu.

"Tamam sen kazandın, en alkolik sensin." deyip güldüm. O da ıslanmış dudaklarıyla gülerken müziğin ritmiyle uyumlu dans ediyordu.

Tanıdık baş dönmesinin beni yakalaması yarım saat sürmemişti. Sarhoştum ama zil zurna değil. Eskiden daha kolay sarhoş olabiliyorken artık eşiğim yükselmişti. Furkan'dan bir farkım kalmamıştı. Olmak istemediğim her şey olmuştum. Onur'un nefret ettiği ne varsa yapmış, kendimden gittikçe uzaklaşmıştım. Sanki Onur'un sevgisiyle var olup sevgisizliğiyle yok oluyordum. Hayatta kalıp kalmamam ona bağlıydı.

Aşk ÖlüyorWhere stories live. Discover now