Yirmi dört/ çaba

152 23 19
                                    

Elimde tuttuğum dolu bardağı çeviriyordum dakikalardır. Bazen işler kontrolümden çıkıyordu. Tıpkı şu an olduğu gibi. Nehir'in yoğun ısrarıyla doğum gününü kutlamak için onun en sevdiği eğlence mekanına gelmiştik. Doğum gününe daha 4 gün varken bunu öne sürüp beni buraya getirmesi mantıklı mıydı? Onun açısından mantıklıydı. Onurlarla aramızdaki buzların biraz olsun eridiğini fark ettiği an harekete geçmişti. Oysa şimdi onlar gülüşerek eğlenirken ben hiçbir şekilde sohbete dahil olmuyordum. Kalabalık mekanda sarhoş olanlar, dans edenler ve ben vardım. Hiçbir yere sığamayan ben. Arada fark ettirmeden Onur'a bakıp geri önüme dönüyordum. Neşesi yerindeydi güzel gülüşünü esirgemiyordu Nehir ve arkadaşından. Eskiden ne şanslıymışım diye geçirdim içimden. Bu güzel gülümsemelerden günde binlercesine sahiptim. Annemle babamın boşanacaklarını anladığımda ona sığınmıştım hep. Bütün huzursuzluğumu silip atıyordu bir gülüşü. Gidince anlamıştım ne kadar güzel sevildiğimi. Ona bakışımdan anlardı üzüntümü, hep iyi gelirdi bana. Bütün kaygılarım son bulurdu. Yaşamanın ne olduğunu yanında hissederdim. Çok sevilmenin insanın hayatına kattıklarıydı bunlar. Özellikle de Onur tarafından çok sevilmenin. Onun kadar güzel seven karşıma çıkmazdı. Bana rağmen beni sevmişti.

"Furkan olsaydı eğlendirirdi o seni, onsuz partilemek hoşuna gitmedi galiba."

Mert'in sesiyle yanıma geldiğini anca fark etmiştim. Ona göz devirip bardağımdan bir yudum aldım.

"Furkan'ı kıskandığını daha ne kadar belli edebilirsin acaba?"

Bana olan bakışları ciddileşirken kaşlarını çattı. İki saniye bile duramıyordu kaşlarını çatmadan. Uyumsuzluk ve kavga çıkartma konusunda tek rakibim olabilirdi.

"Seni kıskanacak kadar siklediğimi kim söyledi?"

"Yanlış hissettim o zaman ben, kusura bakma." deyip güldüm. Onunla uğraşacak enerjim yoktu. Buraya Nehir ısrar ettiği için gelmiştim ve çok durmaya da niyetim yoktu. Oturup Onur'un başka kızlarla flörtleşmesini izleyemeyecektim. Bakışlarım yeniden Onur'a kayarken dişlerimi sıktım. Nehir'in sınıftan arkadaşı da gelmişti ve bu kızın tek derdi Onur'du. Sürekli ona kur yapıyor, kahkaha atıp vücuduna dokunuyordu. Onur'un da epey hoşuna gidiyor olmalı kızın bu ilgisini karşılıksız bırakmıyordu.

"Sen iyi misin canın sıkkın gibi?" diye soru sordu bana Melih. Sinirden parmakları uyuşan hiç ben değilmişim gibi iyiyim diye karşılık verdim ona.

"Bizim seninle konuşacaklarımız vardı, burası çok gürültülü dışarı çıkalım mı?" diye teklif götürdüm ona. Biraz hava alsam fena olmazdı. Şu özür işini de aradan çıkarmalı ve Melih'le aramı biraz olsun düzeltmeliydim. Kendimi Nehir'e karşı borçlu hissediyordum. Biraz bile yol alabildiysem bana karşı olan sabrı ve şefkati sayesindeydi. O benim hayatımı güzelleştirip yoluna sokabiliyorsa benim de bir şeyler yapmam gerekiyordu.

"Çıkalım iyi olur biraz hava almak istiyorum bende."

"Değil mi ya? Burası bi' havasız oldu sanki bence de çıkalım." deyip herkesten önce ayaklanan Mert'e ciddi misin dercesine baktım.

"Barış'ın belki anlatacağı özel şeyler vardır kardeşim, sen gelmesen mi acaba?"

"Gelsin gelsin, özür dileyeceğim ya kaçırmaz o bu fırsatı. Uyuyamaz bir hafta bu anı kaçırırsa."

İkimize de sırayla bakıp güldü Mert. "Beni iyi tanıyor." deyip başıyla Melih'e karşı beni işaret etti.

"Biz biraz dışarı çıkıyoruz." Nehir ve Onur'a seslenen Mert'in kalın sesiyle ikisi de aynı anda bize döndü. Sonunda fark edebilmişlerdi varlığımızı.

"Hayırdır?" deyip beni işaret eden Onur'la göz devirdim. Mert ise benim aksime genişçe gülümseyip 'hayır, hayır' diye cevapladı.

Daha fazla katlanamayacağımı hissettiğim için kimseyi beklemeyip kalabalığın arasından kapıya doğru yürüdüm. Gözümün önünde kızla flörtleşiyordu orospu çocuğu. Zaten bu kadar zaman kaç kişi girip çıkmıştı hayatına kim bilir. Benim buna sinirlenmem dünyanın en saçma şeyiydi ama bende zaten mantık ne arardı. Dışarıya ulaştığım an çoktan dudaklarıma yerleştirdiğim dalı ateşledim. Önümde beliren Melih'le nefes verdim.

Aşk ÖlüyorWhere stories live. Discover now