𝐗𝐈𝐈𝐈

26 9 0
                                    


༒༒༒︎
𝔅𝔬𝔩𝔲𝔪 𝔅𝔞𝔰𝔩𝔞𝔫𝔤𝔦𝔠𝔦

༒༒༒︎

XIII


    Ruhumun ışıkları yanıyor. Her günün yeni sabahları güneşle aydınlanırken yeni gördüğüm her bir varlık daha farklı davranıyor bana. Daha az değil daha fazla konuşuyorum belki ama hiçbiri boşuna laflar değiller. Gerçek ya da sahte kişiler var etrafımda. Kimin ne için yanımda olduğundan emin değilim. Tek bildiğim yeni bir hayatın bana başka güzelliklerle felaketleri vaad edeceği.

   Koca bir boşluğun içinden başka bir yere açıldım. Önce nerede olduğumuidrak edemedim ama gittikçe daha yaygınlaşıyor bilgilerim. Melissa, Edward, Tara, Nathaniel, Eliza ve daha birçok profesör derslerine girdim. Elçilik ve dünya hayatının başlayışıyla son bulmasındaki rolleri inceledik. Kalın kitaplarda edindilmiş bilgileri görüyoruz. Farklı bir devrim bu.

   Belle'nin yanına giderken bana bakıyor gibi gelen heykele döndürdüm bakışlarımı. Belle ellerindeki dosyaları sıkıca tutarken bakışlarını heykele çevirdi. "Starel heykellerindendir. Asırlardır gösterim olarak buradadırlardır"

   "Ne amaçla? Yani Starel nedir?"

   "Onlar canlanabilir heykellerdir Elena." Bir adım geri gittim heykel onun lafıyla başını sola oynatınca. Gülüp koluma girdi. "Hadi gidelim. Profesör diğer gösterimleri anlatıyor."

   Onunla gitmeye başlarken heykelin kafasının döndüğü yere baktım. Tamamen boş bir duvardı. Başımı sallayıp gülen Belle'yle yürüyüşümüze devam ettik. Duvarları saran sarmaşıklara geçmeden ilerlemeye çalışıyor ve aynı zamanda yanından geçtiğimiz Starel heykelleri inceliyorduk. Hepsi kıpırdanmıyordu.

   Başka bir heykelin önünde durduğumuzda Edward el hareketleriyle hararetle büyük bir ciddiyetle anlatıyordu. Edindiği atrihteki yeri ya da birçok bilimin ön görüsünü. Asırlardır burada kalmaları olaganüstüydü ki canlı olabilmeleri ve konuşma mucizeleri daha akıl almaz yönleriydi.

   Heykelin kafası topluluğun durduğu yönün tersine, bize döndüğünde Edward onlara,"Sakin olun."diye çağırıda bulundu. "Starel heykeller hareket edebilirler."

   Gökyüzünden geçen kuş sürüsüyle gök tamamen siyaha bürünürken heykelin yüzü Belle ve bana, ya da sadece bana, bakıyordu. Bir şeyler duyuyorduk. Dudakları kıpırdadığında,"Marananiki..."diyordu.

   Tırnaklarım sebepsizce avuç içlerime geçtiler. Bir ses geldi, bir sıvı doluşuyordu ellerime yavaşça heykel konuşmaya devam ederken. "Marananiki..."diye tekrarladı. "Krurtvaniki avnaham."

   Tekrar etti. "Marananiki krurtvaniki avnaham."

   "Elena..." Belle omzuma dokunurken dehşetle ellerime bakıyordu.

   Kanlar ellerimden sızarak yere damlıyordu. Gözlerim heykele giderken başı sabitçe baktığı yerde kaldı ve aşağı indi. Ve gür sesi son kez,"Avnaham!"dihye bağırdı.

   "Tanıdık değil mi?" Laura sağıma giderken kanayan elimi tuttu. Bu bir barış...

   "Evet, diğer heykelleri inceleyelim." Bir öğrenciyi onların peşinden gönderirken Louis ve Edward yan yana hızlıca yanımıza geldiler.

   "Ne oluyor Elena?"

   "O bu sözleri söylemişti...rüyasında."diye tedirgince açıkladı. "Bana ne olduğunu anlatmadı ama uykusunda mırıldanırken duymuştum. Tıpa tıp aynısı."

MENFURWhere stories live. Discover now