𝐗𝐗𝐕

9 4 0
                                    


༒༒༒︎
𝔅𝔬𝔩𝔲𝔪 𝔅𝔞𝔰𝔩𝔞𝔫𝔤𝔦𝔠𝔦

༒༒༒︎

XXV


Zaman geçtikçe güneşin ışıkları gökyüzünde kayboluyordu. Her dakikanın saniyesinde bir olay yaşanacak gibi tedirgin ve bir şey olsa bile her zaman rahat olacakmışım gibi hissediyorum. Ağzımın içi kuru, su içtim. Rafların tozu yeni alındı. Ses fazla yok. Tek ses dışarıda konuşma sesleri olabilir ama onun dışında pek ses duymuyorum.

Yağmur yağıyor dışarıda. Evet, yağmur. Gökyüzünden akan ıslkalıklar cama çarptıkça huzuru buluyor gibiyim. Elimde kitap, kulağımda kulaklıkla şarkı dinliyorum. Kapı açılıp kapandıkça Marcus'un masasına bir şeyler bırakılıyor ama ilgisiz davranışımla koltuğa kıvrılmış kendi halimdeyim.

Tüm ebeveynler bir toplantı için konseyi topladı. Elçiliğe kimin hazır olup olmadığı ya da basit bir dedikodu seansı yapıyorlardı. Kendimi kapının dışında bekletmek yerne burada oturmayı daha uygun bulmuştum. Tara, Nathaniel ve Massimo benim için oradaydı. Rahattım. Elçi olsam da olmasam da bana etki etmeyecekti.

Kapı açıldı ve Zed kapı eşiğinde heyecanla başını bana çevirdi. "Elena..." İçeri geçmeden kulaklığı çıkarıp şarkıyı bitirdiğimde gözlerim mavilerine çevrildi. "Toplantı bitmek üzere. Gel. Birazdan biz içeride olacağız."

Başımı salladım. Kapıyı kapatırken gitti.

Elbisenin bol ceblerine ellerimi koyup yerimden kalktım. Ayakkabılarımı giyip giderken acelesizdim. Kapıyı açtım. Koridora geçerken alt katta olduğum için salonun katına çıktım. Üst kata geldiğimdeyse diğerleri buradaydı. Sadece ismi geçenler burada olmalıydı. Zed, Axel, Olivia, Louis, Belle ve tanımadığım beş kişi beraberinde ben.

Kapılar açıldığında bekçi elini karnına koyarak," İsmi geçenler içeriye!"diye duyurdu. "Belle Silvestri! Louis Silvestri! Ashley Christina!"

Belle girmeden önce beni gördüğünde yanıma geldi. "Senin ismin neden okunmadı? Beraber gireriz diye umut ediyordum."

Axel," Olivia ve biz beraber gireriz."dedi. Louis uzaktan hepimize bakarken kaşları çatıktı. Başını çevirip içeri girdi.

Axel'i umursamadan," Sonra konuşuruz."dedim. "Hadi git."

Gülümseyip elimi sıkarken dudakları birbirine baskılıydı. Geri gittiğinde kapı kapandı. Sırtım duvara yaslandı. Bakışlarım doğruca duvardaydı. Konuşanları duyuyordum. Olivia yanıma durup aynı pozisyonu aldığında sessiz kaldık. Son konuşmayı düşünmek istemiyordum.

"İçeride ne olacak?"

"Bilmiyorum."

Ayaklarımı yerde kaydırıp yere oturdum. Bacaklarımı kendime çekip ellerimle sardığımda başım dizlerim üzerinde kaldı. Görmeyi reddettim. İsmim çağırılana kadar öylece duracaktım. Beni taklit ediyor olabilirdi. Yanıma oturdu.

Sık nefeslerle bana bakarken kendisine bakmamı bekliyordu. Gözlerim açıktı. Spor ayakkabılarımın iplerini gözlüyordum. Ellerim ılıktı. Saçlarım bağlı olduğu için dökülmüyordu ama saç bağına girmeyen tutamlar yüzümdeydi.

"Sana çık kızgınım. Bizi öldürdüğün için." Başımı bastırdım konuşurken. "Ama..."dedi sonra. "Seni sürekli izliyorum. Onlarla olduğunda gülüyorsun. Yalnız olduğunda ağlıyorsun. Solgunsun, bitkinsin. Kendini onlardan uzaklaştırıyorsun."

Konuşmadım.

"İçimde her zaman bir kırıklık olacak kardeşim." İçim sızladı. Eli sırtıma dokundu. "Biz kardeşiz. Kan bağımız olmasa da öyle."

MENFURWhere stories live. Discover now