𝐗𝐗𝐗𝐈

7 4 0
                                    

༒༒༒︎
𝔅𝔬𝔩𝔲𝔪 𝔅𝔞𝔰𝔩𝔞𝔫𝔤𝔦𝔠𝔦

༒༒༒︎

XXXI

   Karanlık bir geçitten geçiyor gibi karanlığın içine hapsolmuştum. Hapis kaldığım yer geçici bir karanlık veriyordu bana, o geçit bir gün bitecekti ve aydınlığa kavuşacaktım. İçimde hala bariz bir iyi taraf var kötülüğe yer verdiğim gibi. Huzurluyum, mutluyum ve aşikar bir arzu dolu içimde.

   Bugün Şeytanlardayım. Mia olayından sonra Louis'in fazlaca yukarıda, iyilerin yerinde olmasından dolayı daha çok kınanmadan onun ait olduğu yere gitmesinde karar kılmıştık. O oraya gitse de ben onun yanında olmadan duramazdım. Melez fraksiyonum sayesinde şeytanlarla olabilmek harika bir şeydi. Louis'le daha rahatım.

   Louis altı kişilik masada diğer beş kişiyle oturmuş gergin ve kötüce bir plan içerisinde konuşmalar yapıyordu. Başımı çevirirken bardağı ağzıma dayadım ve bu sefer gerçekten ne içtiğimin farkındaydım. Kreylerden uzak bir yaşam en iyisi, zehirlenmek istemem.

   "Buraya geldiğimiz iyi oldu. Şu heriflere bir baksana ya..."derken Laura'ya kötüce baktı Axel. Sesini kalınlaştırırken,"Bakıyorum, nasıllarmış?"

   "Bakmalık işte, boş ver." Dudağını ısırarak bana döndüğünde, of fena, ifadesi attı gözlerime. Kıkırdayarak Belle'ye çevirdim başımı. Connor'la fazlaca samimice içerken konuşmaları bir an kesilmiyordu.

   Şimdi klasik eşitlenmeler mi olmuştu? Laura ve Axel. Belle ve Connor. İlk karşılaştığım kız ve ilk sevdiğim adam. En son karşılaştığım kız ve son gördüğüm yabancı oğlan. Denge yavaşça, ağırca kuruluyordu.

   Tek kalanlar listesini kurdum kafamda. Olivia, Hanna ve Nathaniel. Çok sıkıcıydı bunu düşünmek.

   Barmen içkimi tazelerken parmaklarımı cebime geçirdim. Bugün dar giyim seçmiştim kendime, elbise kesmiyordu. Bacaklarımı saran düşük bel siyah pantolon ve mürdüm renk bir bustiyer giymiştim. Düz yakası vardı, sırtımda v işaretiyle sıkı bir bağlama yerine sahipti. Göğüslerim bu sefer fazlaca görünmese de açık belim ve belli kıvrımlarım Louis için baş yapıtlarını kenara itmesini sebep olabilirdi.

   Onu çıldırtmaya bayılıyorum.

   Bardağı dudaklarıma dayadığımda sıvı boğazımdan akarken kalabalıktan sıyrılan kızı gördüğümde bardağı ağzımdan hızla çektim. Yutkundum. Baktığım yere baktı bizim dörtlü. Belle omzumdan tutarken,"Tanıdık mı?"demişti.

   Fena çarpıldım.

   Saçları siyaha boyanmış, siyah gözleri kapkara bana çevrildiğinde sesimi düzelterek tabureden indim. Dudaklarımı sildim ve elimi koyacak yer bulamadan bar tezgahına atarken ağzı iki karış açıldı şaşkınlıkla. Yanındaki sarı saçlı mavi gözlü adam da Damien olmalıydı. Bu kadar yakın olmaz, hayal olamayacak kadar da gerçekti.

   "Tanıyor, belli."dedi Connor.

   Oğlanı orada bırakıp gelirken ince dudakları sola kıvrılmıştı. Yaklaştıkça teninin esmerliği daha netti loş ışıklar altında. "Farklı mekan, farklı tarzlarda Elena. Doğru mu söyledim tatlım?"

   "Doğrudur." Elimi uzattım. "Uzun kalırsın sandım."

   Tabii, bu evrenin zamanıyla dünya zamanı aynı olmazdı. Yıllar geçmiş olmalıydı, yıllar. Ben neyin hesabındaydım ki acaba?

   "Yapamadık be tatlım." Elimi sıktı, bir adım yaklaştı. "Damien'i biliyorsun zaten. Kötüyle kötü oldum. Mutluyum ama işte ölüm her zaman bir adım ilerideydi. İlerledikçe daha da yaklaştık ve şimdi burdayız. Senin ölü olduğundan o kadar emindim ki. Tara'nın kızı melez güzeli."

MENFURWhere stories live. Discover now