5. BENİM ADIM RAY

7 0 0
                                    

Uyandığımda tek başımaydım. Dün neler olmuştu öyle? Her şey tekrar gözümün önünde canlanırken heykel adamı hatırladım. Evet burası onun evi olmalıydı. Siyah büyük bir yatakta uzanıyordum ve bıçaklandığımı hatırlayarak hemen çarşafı kaldırarak yarama baktım, bir bandajla sarılıydı ve üstümde sadece ilk çamaşırlarım vardı. Lanet olsun beni ilk çamaşırlarımla görmüştü bu çok utanç vericiydi. Odaya göz attığımda her şeyin simsiyah ve kırmızı ağırlıklı olduğunu fark ettim sadece asılı kanlar içindeki beyaz elbisem dışında. Ayağa kalkmaya çalışırken yaram sızlamış ve ağzımdan ufak bir inilti çıkmıştı. Dolap diye tahmin ettiğim giysi dolabının önüne geldim ve kapağını açtım ama bu oldukça büyük bir dolaptı hatta açıldığında içeride bir oda daha olduğunu gördüm. Giyinme odasıydı ve her çeşit kıyafet, saat, ayakkabı vardı. Siyah bir sweetshirti giydikten sonra aynadaki yansımama baktım. Rengim zaten beyazdı ve şimdi daha da solgun duruyordu. Diz üstüme gelen sweetshirt beyaz bacaklarımı ortaya çıkarmıştı ve doğum lekemi de. Bacağımın kenarında hemen dizimin üstünde dış kenarda kırmızı kalbe benzer küçük bir leke var genelde dövme diye soranlara öyle olduğunu söylüyorum, şimdiye kadar kimse doğum lekesi olduğunun farkına varmadı. Bu da benim küçük sırrım. Lavaboya gidip yüzümü yıkadıktan sonra guruldayan karnımla dışarıya çıkmaya karar verdim. Tam kapıyı açtım ki sert bir bedene çarpmamla olduğum yerde kaldım. "Heykel adam?" Bana yine her zamanki o donuk bakışlarını yollarken konuşmaya karar vermiş olmalı ki dudaklarını oynattı ama yanıldım çünkü hiçbir şey demeden geri dönüp merdivenlerden indi. Bu çocuk neden böyle davranıyordu anlamıyorum sanki ona bir şey yaptım. Ben kaldığım yerden evi incelemeye devam ederken bir şey dikkatimi çekmişti. Tek başına yaşıyordu sanırım çünkü evde hiçbir ses yoktu, hiçbir aile fotoğrafı da... Duvarlarda sadece sembollere benzer, o çukurda gördüğüm sembollere benzer, tablolar vardı. Aşağı doğru yavaşça inerken şükürler olsun ki farklı renkler de gördüm. Oturma odası ve mutfak beyaz ve siyah tonlarındaydı. Ben beyaz görmenin mutluluğuyla mutfağa doğru ilerlerken onun yemek pişiren bedenine baktım, gerçekten de bir heykel gibiydi.

"Ne pişiriyorsun?"

"Yemek!" Tanrım ciddi olamazdı. Benden hoşlanmadığını bu kadar belli etmeseydin keşke. Ben de yardım etmek için tabakları hazırlamaya çalıştım, makarna yapıyordu hem de tavuklu. Abim aklıma geldi o da bana hep ondan yapardı, gözlerimin dolmasına engel olamadım. Fark etmeden düşürdüğüm tabakla odada yankılanan sese engel olamadım.

"B-ben çok özür dilerim. İstemeden oldu gerçekten."

"Sorun değil. Sen iyi misin? Solgun görünüyorsun. Otur biraz ben yaparım." Benimle ilk kez bu kadar uzun ve yumuşak tonda konuşuyordu.

"Ben iyiyim teşekkürler, yakın zamanda gerçekleşen güzel bir ânım gözümde canlandı kendime engel olamadım." Bana ilk kez bu kadar yumuşak bakıyordu. Bunu yapmamalıydı, gözlerine her baktığımda ona sanki biraz daha çekildiğimi hissediyordum.

"Iımm ne içmek istersin ben onları hazırlayayım." Üstümdeki bakışlarını çekerken derin bir nefes aldım.

"İçecekler mahzende ben getiririm, sen tabakları hazırlamaya devam et, beyaz şarap getiriyorum içer misin?" Evet gerçekten kafamı dağıtıp bir şeyler içmem lazımdı onayladıktan sonra o yine güçlerini kullanarak yerdeki kırık tabak parçalarını havaya kaldırıp çöp kutusuna attı. Tabi ya ben de etraf dağıldı diye üzülüyordum. Kaldığım yerden masayı hazırlamaya devam ettim. Makarnaları da tabaklara koyarken o da gelmişti ve içeceklerimizi dolduruyordu. Masaya oturduğumuzda ilk 5 dakika hiçbir şey konuşmadan yemeğimizi yedik.

"Adın ne ve bu ormana neden girmiştin?" Bana yine ormanı soruyordu!

"İsmimi daha önce söylediğimi hatırlıyorum, ben Aymira. Ormana girmeden önce çete tarafından dört tarafım sarılmıştı, kaçabileceğim tek yer orasıydı."

Pisagor'un Gelini /TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin