SENİN GİBİ SAVAŞÇI OLACAĞIM

4.5K 289 50
                                    

''Hanımefendi uyanın. Bu saatte sadece bebekler uyur.''

Cırtlak sesle uykudan vazgeçmek istemeyen gözlerimi zorla açtım. Gökyüzü daha yeni aydınlanıyordu. ''Bu saatte herkes uyur. Rahat bırakın beni.'' Yumuşak yastığa daha çok gömüldüm ve gözlerimi geri kapadım. Aniden ayağımdan çekildim ve soğuk zemine paldır küldür düştüm. ''Hey!'' diye bağırdığımda tepemde dikilen iri yarı kadınla göz göze geldim.

''Ne yaptığını sanıyorsun?'' Düştüğüm yerden kalkıp kısacık boyumla gözlerinin içine bakmaya çalıştım.

''Prens az bile söylemiş sizinle çok işimiz var. Bu kaba, erkeksi konuşma. Sonra yatağa sarhoşlar gibi yayılıp uyuma. Sizi hanımefendi yapacağımıza savaşa asker yapsak daha çok iş görürsünüz.''

''Siz de oldukça küstahsınız.'' dediğimde burnumda soluyordum.

Sözlerim umrunda bile olmadı. ''Kahvaltı gelsin.'' dediğinde geldiğim günden beri benimle uğraşan zavallı genç kız ki adını hala öğrenmemiştim koşarak odadan çıktı. Çok geçmeden masaya çeşit çeşit kahvaltılıklar geldi.

Zil çalan karnımla yanımdakini umursamadan gelip masaya oturdum ve tabaktaki yiyeceklerden bir tane alıp ağzıma attığım an elimde patlayan iple duraksadım. ''Yemek böyle yenmez. Kalk geri.'' Gözüm hala elinde salladığı sert ipteydi.

Sinirlerim gökyüzüne ulaşmak üzereydi. Prensin bu kadını özellikle seçip seçmediğini merak ettim. ''O kahvaltı orada durabilir ama bir hanımefendi sabah kalkınca ilk olarak banyo eder ve en güzel elbiselerini giyip, takılarını kuşanır. En güzel haline ulaşmadan da yemek düşünmez.'' Küvetin olduğu tarafı gösterdi. ''Önce temizlik.''

Odadakilerin ikisine de aldırmadan kıyafetimi çıkarıp küvetin içine girdim ve genç kızın doldurduğu sıcak suyla yıkanmaya başladığım an sert ip parçası omzumda şakladı. Acıyla bağırdım. ''Bir hanımefendi asla kendi yıkanmaz. Bu hizmetkarların işidir.''

Omzumda kızaran yeri ovarken genç kız gelip yıkamaya başladı. Elinde yumuşak bir kumaş parçasıyla tüm bedenimi ovdu. Acımasız kadın konuşmaya devam ediyordu. ''Şimdi yavaşça ayağı kalkın ve sizi hazırlamalarına izin verin." Söylediğini yaptığımda genç kız bedenime havlu niyetine ince, büyük bir kumaşı sardı.

Küvetten çıkınca önce vücuduma güzel kokulu bir yağ sürdü. Sonrasında getirdiği korseyi giydirdi ve en son dolaptan kırmızı bir elbiseyi bana gösterdi. ''Farketmez.'' dediğim an ip parçası bu defa koluma çarptı. ''Şunu yapmaktan vazgeç.'' dedim ama umursamış görünmüyordu.

''Kendinizden aşağıda olanlarla konuşmayın. Sadece el ve baş işareti.''

Bunlar çok saçmaydı ama o elindeki ip parçası daha fazla bir yerlerimi kızartmasın diye uyum sağladım ve başımla onay verdim. Elbiseyi giydirip, topuklu ayakkabı giydirdi ve takıları da aynı yolla taktığında son olarak saçlarımı yaptı. Kadın konuşmaya devam etti.

''Şimdi yavaşça kahvaltı masasına doğru yürüyün.''

Bir iki adım atınca topuk elbiseye takıldı ve yerle bütünleştim. ''Topuklu giymek zorunda mıyım?'' dediğimde sesi ciddiyetini koruyordu.

''Elbette, hele de bu kısacık boyla aksi düşünülemez bile. Kalkın yerden.''

Öfkemi yutup ayağı kalktım ve yalpalaya yalpalaya masaya doğru yürüdüm. Genç kız masaya doğru yürüyünce olayı anlayıp sandalyemi çekene kadar bekledim. Bu hareketimle acımasız kadının yüzünde ilk defa bir tebessüm belirdi. ''İyi, hızlı öğreniyorsun.''

''Artık yiyebilir miyim? Açlıktan ölmek üzereyim.''

''Kurallara uydukça yiyebilirsin. Beni takip et.'' Karşıma oturup kendisine de bir servis açtırdı ve her bir yiyeceği tek tek nasıl yiyeceğimi gösterdi. Hangisine hangi çatal, hangisine hangi bıçak gibi bir sürü ayrıntı. Tabi bunları yaparken yiyecekleri de tanıtıyordu. Söylediklerini hafızama kazımaya çalıştım.

NAİRE (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin