BEN NAİRE'YİM!

2.3K 281 99
                                    

''Naire, yine nereye gidiyorsun?''

''İşim var ağabey.''

Rüyadaydım, Naire'nin bedenindeydim ama ben oydum. Bu sefer biz değildik sadece bendim. Gördüğüm rüya tamamen boyut değiştirmişti.

''Sen ve şu bitmeyen işlerin.'' Ağabeyime sadece omuz silktim ve arkamı dönüp uzaklaştım. Yalnız kaldığımda saraya girdim. Gizlice büyük prensin kaldığı odaya girecektim ve bir ipucu arayacaktım. Ateş taşıyanları kaçırma fikri onundu bundan emindim. Her ipucu beni ona götürüyordu ama ülkenin gelecek kralını böyle bir ihanetle suçlamadan önce sağlam bir kanıta ihtiyacım vardı. O kanıtı bulmadan Bahir'e bir şey söyleyemezdim.

Ateş yönlendirebilen bir ateş taşıyan olmamın avantajı vardı. Saray içinde dolaşınca askerler pek sesini çıkarmıyordu ama Kral'ın ailesine ait kata öylece çıkamazdım. Oranın bir alt katında girebileceğim bir oda vardı ve oraya girdim.

Pencereye yaklaştım ve camını sonuna kadar açtım. Başımı uzatıp üst tarafa baktım. Tırmanabilirdim. Bunu yapacak kadar güçlüydüm. Ayağımı pencerenin kenarına bastım ve kendimi yukarı çektim. Çıkıntılara tutunarak tırmanmaya başladım.

Zor oldu ama başardım. Muhtemelen Bahir'in odasına girmiştim. Şanslıydım ki burada yoktu. Odanın kapısını hafif aralayıp dışarı baktım. Askerler oradayken çıkamazdım. Nöbet değişimine kadar beklemem gerecekti.

Sabırsızca bekledim, bekledim ve bekledim. En sonunda nöbet değişimi zamanı geldi ve kısa bir süreliğine de olsa koridor boşaldı. Hemen dışarı çıktım ve ilerlemeye başladım. İlerideki odadan sesler yükselmeye başlamıştı.

Yaklaştım ve usulca kulak kabarttım. İnsanları gizlice dinleyerek elde ettiğim bilgiyi yıllarca uğraşsam elde edemezdim. Sesleri tanıyordum. Konuşanlar Kraliçe ve büyük Prensti.

Kraliçenin sesi öfkeliydi. ''Bunu yapmana izin vermem. Hemen adamlarına verdiğin emirlerini geri çek.''

Prensin sesi her zamanki kötülüğündeydi. Yılan gibi tıslıyordu. ''Sevgili anneciğim artık çok geç. Bu taht benim hakkım ve onu Kraldan alacağım.''

Kraliçe konuştu. ''Taht senin hakkın değil Velya. Bunu iyi biliyorsun. Gerçek varis kardeşin.''

Bir süre sessizlik oldu ve Prens öfkeyle konuşmaya devam etti. ''Sen tam bir hainsin anne. Yıllarca Kralı kandırdın. Benim öz oğlu olduğumu sanıyordu ama sen ölen oğlunun yerine kendi kardeşinin piç oğlunu alıp koydun.''

Prens gerçekte Kralın oğlu değil miydi? Şaşkınlıkla olduğum yerde donup kaldım. Beni kendime Kraliçenin sesi getirdi. ''Çünkü Hekim kadın bir daha çocuğumun olmayacağını söyledi ve bu ülkeye bir varis gerekiyordu.''

Prens bir kez daha öfkeyle konuştu. ''Sonra mucize eseri Bahir doğdu ve beni geldiğim yere göndermek istedin. Her şeyi göze alıp Krala gerçekleri anlattın ve beni uzaklaştırmaya başladı, teyzemi yani öz annemi sürgün etti. Zamanı geldiğinde de tahtı Bahire bırakacak. Buna asla izin vermeyeceğim. O taht benim.''

''Bunu yapamazsın?''

''Yapacağım. O ateş taşıyanları kaçıracağım ve Prens Gelly onları saklayıp ordu kurmama yardım edecek.''

Şaşkınlık üzerine şaşkınlık yaşıyordum. Bu duyduklarım nasıl gerçek olabilirdi?

''Gelly bu teklifi kabul edecek kadar ahmak olamaz.''

Prens cevap verdi. ''Kabul etmezse babasının piçi olduğumu açıklayacağımı ve onun tahtına ortak olacağımı net bir şekilde söyledim. Başka çaresi yok. O tahta oturmama yardım edecek.''

''Seni kendi ellerimle öldürürüm.'' Kraliçenin sesi hiddete bürünmüştü.

''Deneyebilirsin anne,'' Anne kelimesini üstüne bastırarak söylemişti. ''Oğluna zarar gelmesini istemiyorsan susacaksın. Yoksa tahta çıktığım an onuda katlederim.''

Duyduklarım karşısında hissettiğim korkunun tarifi yoktu. Buradan gitmeliydim. Bahir'i bulmalıydım. Tam geri dönüp kaçacakken birine çarptım. Kim olduğunu tanımıyordum ama yüksek sesle ''Burada bir böcek varmış.'' dediğinde Prens ve Kraliçe odadan çıktılar.

Gücümü kullanmak istemiyordum onlar kraliyet ailesiydi ama buradan kurtulmalıydım. Duyduklarımla, yaşadıklarımla dehşete düşmüştüm. Aklım bana ihanet edercesine düşünmeyi bırakmıştı. Nereye, nasıl kaçacaktım?

''Senin ne işin var burada?'' diyen Prense baktım.

''Ben...'' dedim ama devamını getirmeme izin vermedi.

''Ne kadarını duydun?'' Cevap vermedim. ''Buradan gidemezsin.'' Buna izin vermeyeceğini zaten biliyordum.

''Hain olmanın bedelini ödeyeceksin.'' dedim. ''Zaten ok yayından çıkmıştı durdurmak imkansızdı. ''Kral her şeyi öğrenecek. Bu ülkeye ihanet etmene izin vermeyeceğim.''

Kraliçe ''Naire,'' dediğinde ona da öfkemi yönlendirdim. ''Sen nasıl Kraliçesin ki ülkene, kocana yapılacak ihanete susuyor, boş tehditlere göz yumuyorsun.'' Bu tartışma nereye kadar uzardı bilmiyordum ama o esnada ''Naire!'' diyen sesle arkamı döndüm.

Onun burada ne işi vardı? Yine beni mi takip etmişti? Ama nasıl?

''Bu iş fazla uzadı.'' Prens yanımdaki diğer adama döndü. ''Bitir şu işi.''

Ağabeyime kaçmasını söyledim ama o hala beni koruma içgüdüsüyle hareket ediyordu. Artık Kraliyet ailesi olmaları umrumda değildi. Aileme zarar verilmesine izin vermezdim. Öfkem kabardı, ateşimi çağırdım ama o anda boğazıma sarılan ellerle nefessiz kaldım ve ateşim söndü. Bizlerin dışında kimse nefes almadığımızda ateş oluşturamadığımızı bilmezdi ve Prens öldürmek için kötü bir yol seçmişti.

Gücümü defalarca çağırmayı denedim ama yoktu, sönmüştü. Kendimi ilk defa güçsüz hissediyordum. Yenilmez değilde kolayca kırılıp, parçalanacakmış gibi hissediyordum ve korkuyordum. Deli gibi korkuyordum. Çırpındım, debelendim ama boşunaydı. Bedenimi ele geçiren korku ve güçsüzlük üstün geliyordu.

Gözlerim kararırken gördüğüm son şey Prensin ölüm saçan yeşil gözleriydi. Ölüm ile yaşam arasındaydım. Duyu organlarım işlevsiz hale gelmeye başlamıştı. Sonrasında gelen bir özgürlük hissettim. Bu Aliya Ateş'in rüyasına giderken hissettiğim özgürlükle aynıydı. Bulduğum yolda ilerledim ama bu defa gittiğim Aliya Ateş değildi. Sevdiğim adam yoktu çünkü uyanıktı ama şanslıydım ki Kral uyuyordu ve rüyasına girebilmiştim. Her şeyi anlattım. İnanıp, inanmamak ona kalmıştı. Rüyasından geri çekildiğimde bu defa bildiğim, aşina olduğum o yolda ilerledim ve Aliya Ateş'e ulaştım. Ona susmasını söyledim. Kral ne yapardı bilmiyordum ama Aliya Ateş buna bulaşmamalıydı. O sadece geri planda kalıp sevdiğim adamı korumalıydı. Ve en önemlisi intikamımı kendim alacaktım.

Nasıl yapacaktım bilmiyordum ama yapacaktım. İçimdeki nefreti kalbime kazıdım. Hep orada duracaktı ve bana intikamımı hatırlatacaktı. Bedenime dönmek istedim ama yoktu. Artık kalbi atmıyordu. Dönecek bir yer bulamadım, canlı bir kalp yoktu ama intikam ateşim oldukça canlıydı.

Şimdilik gitmeye hazırdım ve o anda ağabeyimi gördüm. Göğsünden kanlar akıyordu ve ruhu bedenini bırakmak üzereydi. Ruhuna dokundum, bir parçamı onda bıraktım ve uzaklaşmaya başladım. İntikamım için geri gelene kadar gitmeye hazırdım.

Ruhum savruldu. Boşlukta sürüklendi. Nefretim ve intikam isteğim dışında hiçbir şey hissetmiyordum. Ben Naire'ydim! Ateşin çocuğu Naire! Savaşçı Naire! Bir ailenin küçük kızı Naire! Bir adamın sevgilisi Naire!

Ben intikam için geri gelecek bir Naire'ydim!

--------------------
Pazartesi günü Naire ile görüşmek üzere 🥰❤️

NAİRE (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin