PRENS NASIL BİRİ?

3.8K 274 23
                                    

Odama döndüğümde genç kız kenardaki sandalyede oturmuş nakış işliyordu. Beni görünce hemen ayaklanıp merakla bakmaya başladı. Yüzümde hemen bir gülümseme oluştu. Bu gülümseme ile gecenin iyi geçtiğini anlamıştı. Onun da gözleri mutlulukla ışıldadı.

Pencerenin önündeki sandalyeye kendimi bıraktığımda ayaklarımdaki ayakkabıları çıkarıp öylece yere bıraktım. "Bu ayakkabılar beni mahvediyor. Topuklu ayakkabıyı kim icat ettiyse ruhu huzur bulmayacak."

Sözlerimle kıkırdadı. "Gecenin iyi geçmesine sevindim. Gerçi bahçede yürürken sizi görme şerefine ulaştım. Prensi uzun zamandır böyle gülerken görmemiştim." 

Kalbimde esen öfke rüzgarı Prens ismiyle hızlandı. "Bu Prens nasıl biri?" 

Genç kız karşımdaki sandalyeye oturup nakışını işlemeye devam etti. "İyi biri. Kimseye kötülük yaptığına şahit olmadım."

Ayaklarımı ovmaya başladım. "Kardeşiyle savaşta ama?" 

Bakışlarını kısa bir an bana çevirdi ve tekrar işine döndü. "Kralı daha önce bir kaç defa ülkenin bayram kutlamalarında gördüm. Duruşu çok soğuk ve mesafeli geldi. Pek halk arasına karışan biri değil duyduğuma göre zamanının çoğu kütüphanede geçermiş ama prensimiz sık sık saraydan çıkar halkın arasına karışırdı. Bu olanlara üzülüyorum." 

Duyduklarımla omuzlarım çöktü. Söylediği gibi biriyse nasıl etkileyecektim ki? Ayrıca kütüphaneler pek benlik değildi. Kitapları en saf haliyle bardak altlığı en sert haliyle adam dövmek için kullanırdım.

Bu iş bitene kadar dişimi sıkacak ve ne gerekiyorsa onu yapacaktım. Eve dönmenin yolunu bulacak ve bu cehennemden sonsuza kadar kurtulacaktım. 

Genç kız elindeki işlemeyi bırakıp kalktı ve arkama geçip saçlarımdaki tokaları açmaya başladı. "Artık dinleseniz iyi olacak. Sabah yorgun kalkmak istemezsiniz."

"Haklısın." diyerek ona uydum ve yatmak için hazırlandım. 

Son günlerde olduğu gibi başımı yumuşak yastığa koyar koymaz uykuya teslim oldum. 

Sabah uyandığımda yine ipli cadıdan önce uyandığımı fark ettim. Sanırım bu düzene alışmaya başlamıştım. Genç kız elindeki sıcak su dolu kovayla içeri girdiğinde öğrendiklerimi adım adım takip ederek ipli cadı için hazırlandım.

Kapı açılıp içeri girdiğinde yüzündeki gülümseme memnuniyet doluydu. Sanırım dün gece için prens oldukça iyi konuşmuştu.

"En hızlı öğrenen öğrencimsin." İltifatla bir an afalladım ama beklemesem de sert olduğu kadar övmeyi de bilen biriydi. "Bir hafta imkansız gibi gelmişti ama şimdi umut doluyum. Bu bir hafta sonrasında insanların arasına rahatlıkla karışabileceğine inanıyorum." 

"Övgüleriniz için teşekkür ederim layık olmaya çalışacağım." dediğimde yüzündeki gülümseme daha da genişledi. 

Sorunsuz geçen kahvaltı sonrası öğlene kadar bu krallığa ait yazıya ve Erya krallığına ait dil ve yazıya çalıştık. Artık bu dili konuşurken eskisi gibi öksürük krizlerine girmiyordum ve dersi de tamamen onların diliyle anlatmaya başlamıştı. 

Eğer, o krallıktan biri gibi davranacaksam dillerini kusursuz konuşabilmeliydim. Dilin yapısı basitti tek zorlayan sesleri boğazımdan çıkarmaktı ki o da gittikçe kolaylaşıyordu.

Daha önce bir hafta içinde yeni bir dil öğreneceğimi söyleselerdi güler geçerdim ama şimdi gerçek oluyordu. 

Öğlen yemeğini de yedikten sonra bu defa bütün krallıklar hakkında genel bilgileri öğretmeye başladı ki anlattığı bazı krallıkları tarihten biliyordum. Zamanda geçmişe geldiğime ve başka bir dünyaya gitmediğime artık emindim. 

Fark ettiğim bir diğer şey de birçok krallığın tarihte yer bulamadan yok olup gittiğiydi. Doruk'la  yaptığımız konuşmayı hatırladım. Acaba gerçekten tarihe geçme gibi bir çabaları yok muydu? Yoksa bunu istemiş ama başaramamışlar mıydı? 

Özellikle bahsettiği doğayla birleşikler kesinlikle tarihe geçmemişti. Öğrendiğim bir diğer şey de bu doğayla birleşiklerin garip bir şekilde sadece bu krallıkta ortaya çıkmalarıydı. Ve krallıkta barış sürdüren diğer krallıklara yardım için bu insanların orada yaşamalarını sağlıyordu. Böylelikle barışı devam ettiren krallıklar bol ve bereketli toprağa, suya, havaya karışıyordu. 

Sadece ateş taşıyanlar bu krallıkta kalıyordu çünkü onlar güçlüydü ve ordularda asker olarak görev alıyorlardı. 

İpli cadının anlattığına göre ateş taşıyanlar içinde çok nadir ateşi yönlendirebilenlerin olduğuydu. En son bu şekilde olan kişi henüz eğitimini tamamlamadan ölmüş ve ondan sonra ateşi yönlendiren biri çıkmamış ki zaten nadir olduğu için elbet bir gün bunu birinin yapacağını biliyorlarmış. 

İpli cadıdan öğrendiğim bir diğer şey de bahçede karşıma çıkan asalı, yaşlı kadınında onlardan biri olduğuydu. Ateşi nasıl yönlendirdiğini görmek isterdim. Acaba ateşle bu kadar çok oynadığı için mi kafayı sıyırmış böyle garip davranıyordu? 

Karşımdakinin verdiği bilgileri çorba kazanına karıştırmaya devam ederken kapıya tıklatıldı ve içeriye genç bir hizmetçi girdi. Bakışları bana yönelmişti. 

"Hanımefendi, eğer sıhhatiniz yerindeyse Prens sizin akşam yemeğinde eşlik etmenizi istiyor." 

Dudaklarımın tebessümle kıvrıldığını fark ettim. "Kendisine sıhhatimin yerinde olduğunu ve eşlik edeceğimi iletin lütfen ve bir de yemek masasında böğürtlenli ekmek olursa mutluluğumun artacağını da söyleyin."

Genç kız gittiğinde ipli cadının ipi elimin üzerinde şakladı. "Bir hanımefendi asla davet edildiği yere istekte bulunmaz. Ev sahibi misafiri imkanlarına göre ağırlar. Bu yaptığın çok ayıp." 

Elimin kızaran yerini ovdum. "Biliyorum ama o Prens yani istediği tüm yiyecekleri anında hazırlatabilir." 

Somurtarak yüzüme baktı. "Olabilir yine de bir hanımefendi gibi davranmalısın."

Yüzüme yalancı bir gülümseme yerleştirdim. "Haklısınız efendim." Sahte gülümseme ve alaycı konuşmama gözlerini devirerek karşılık verdi ve masadaki kitaplara geri döndü.

NAİRE (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin