ÇOK MU GÜÇLÜSÜNÜZ?

3.4K 249 25
                                    

Gözlerimi açtığımda yabancı bir yataktaydım ve alnımda yine o iğrenç kokulu bez vardı. ‘’Uyandı!’’ Deniz’in heyecanlı sesiyle prens yanıbaşımda belirdi. Eliyle işaret verdiğinde genç kız sessizce odadan çıkıp gitti. 

Prens yeşil gözleriyle bakıyordu. ‘’Geçmişini gerçekten hatırlamıyorsun değil mi?’’ Oyunu bozmamak için başımı olumsuz yönde salladım. ‘’Eğer, hala istiyorsan anlaşmayı sürdürebiliriz.’’ Sesi duygusuzdu.

‘’İstiyorum.’’ dedim ve yattığım yerden doğruldum. Gözlerim odanın içinde dolandı. Oldukça şatafatlıydı. Prensin odası olmalıydı. 

‘’Ayarlamaları yapmam için bana biraz süre ver. Bu arada derslere yine devam edersin ve sonrasında saraya gidersin.’’

Anlaşmanın devam edecek olmasına sevinmiştim. ‘’Teşekkür ederim.’’ dediğimde yataktan çıktım ve hafif reverans yaptım. ‘’İzninizle.’’ deyip karşı koymasını beklemeden odadan ayrıldım ve kendimi bahçeye attım. 

Olanlarla ilgili konuşmak istemiyordum. Öptüğünde hissettiklerim hala aklımdaydı ve bu his saf öfkeden oluşuyordu. İçimde hep benimle var olan bu öfkenin sebebi neydi? Bunu hep aileme bağlamıştım ama geçmiş zamanda yaşamış ve hiç tanımadığım bir prensin bana bu şekilde hissettirmesi nedendi?

Biran önce saraya gitmek istiyordum. Buradan kurtulmak istiyordum. Bu öfke ateşinde yanmadan suyu bulmak istiyordum. 

Bahçede ilerlerken havuzun kenarında asaya benzeyen bastonlu kadını gördüm ve bu defa korkmadan yanına gittim. ‘’Merhaba,’’ dediğimde yanına oturdum. 

‘’Öfkeni hiçbir zaman kontrol etmeyi öğrenemedin.’’ Söyledikleriyle bir şey hissetmedim. Artık şaşıracak gücüm bile kalmamıştı. 

‘’Nasıl oluyor? Yani ben söylemeden bir şeyleri biliyorsun bunun ateşi kontrol edebilmen ile bir ilgisi var mı?’’

Elini cebine sokup çıkardı. Parmakları iki küçük taşı kavramıştı. Taşları birbirine sürttüğünde bir ateş parıldadı ve gittikçe büyüdü. Ateş taşların üzerinden elbiseme sıçradı. Yanacak korkusuyla ayağa fırlamak üzereydim ki yanımdaki kolumu tutup engel oldu. Ateş yakmak yerine eteğimde bir çocuk gibi zıplayarak geziyordu. ‘’Bunu nasıl yapıyorsun?’’

Ateşe uzandım ve yavaşça dokundum avuç içime zıpladığında derim ateşi emdi ve ortadan kayboldu. ‘’Emanetini benden al.’’ Taşları hala açık kalan avucuma bıraktı. Gitmek için ayağa kalktığında onunla bende kalktım. ‘’Bu ne demek? Ne emaneti? Seni tanımıyorum bile.’’

Yüzüme dikkatle baktı. Gözlerinde bir an yanan ateşi gördüm. ‘’Kabullendiğinde anlayacaksın.’’

‘’Neyi kabullendiğimde?’’

Cevap vermeden arkasını dönüp gitti. Herkes bilmece gibi konuşuyordu. Önce prens, sonra bu kadın. Bilmecelerle aram hiçbir zaman iyi olmamıştı ve bir çıkarım yapamıyordum. Zaman konusunda bildiklerim izlediğim bilim kurgu filmlerinden öteye gitmiyordu. 

Odaya giden yolda ilerlemeye başladığımda taşlar avucumda uslu bir çocuk gibi yatıyordu. 

Odaya girince taşları yatağın altına sakladım. Bunun anlamını çözmeyi umuyordum. 

Çok geçmeden odanın kapısı sertçe açıldı. İpli cadı sinirli bir şekilde kapının girişinde bekliyordu. Olanlardan sonra saat ilerlemişti ve dersler öylece kalmıştı. 

"Sen en berbat öğrencimsin." dediğinde burnundan soluyordu.

"İltifat için teşekkür ederim." dediğimde yüzündeki mimikler öfkeden oynamaya başladı. 

"Bir hanımefendi asla o şekilde çığlık atmaz. Sesini kalenin bir ucundaki odamdan duydum."

Tek derdi bu muydu? "Alamadığım nefesler içinde kıvranırken düşündüğüm son şey sizin kurallarınız olurdu. Yaşadıklarım çığlıklarım gibi  kulağınıza ulaşmıştır. Siz de hiç merhamet yok mu?" 

"Yine de dikkat etmelisin. Kral'ın yanında bu şekilde davranamazsın."

Kaşlarım çatıldı. "Biliyorsunuz?" 

Kapıyı kapayıp bana doğru yaklaştı. "Elbette biliyorum. Prens, anlattığında eğitmenin olmayı kabul ettim çünkü bu halkın iyiliği için yüreğinde merhamet olan tahta çıkmalı, yüreğini acımasızlıkla dolduran değil."

Bu Kral gerçekten bu kadar kötü müydü? Oraya gittiğimde ona nasıl yaklaşacaktım? Ya acımasızlığının hedefi olursam? 

Omuzlarımı düşürdüm ve ipli cadıya arkamı dönüp pencereye yaklaştım. Çok yorulmuştum. Ruhum bitik bir hâldeydi." Bugün derslere ara verelim lütfen." 

Beklemediğim bir şekilde bunu kabul etti. "Dinlen ve yarına kendini toparlamış ol." Odadan çıkıp gittiğinde yalnız kalmak iyi gelmedi. Aklımda sürekli cevaplandıramadığım sorular beliriyordu. 

Tekrar bahçeye çıkıp etrafta dolaşmaya başladım. En azından kendi zamanımda bulamayacağım bu temiz hava iyi geliyordu. Şu an biraz olsun dövüşmek için her şeyi verebilirdim. Dövüşmek ruhumu toparlıyordu. 

Kalenin dış kapısına yaklaştığımda beni gören nöbetçiler girişi kapadılar. Buradan çıkmam yasaktı! Şu an kaçma gibi bir düşüncem de yoktu. Kapının yakınından geri dönüp öylece yürümeye devam ettim. 

Biraz ilerideki hareketlilik ve gürültü dikkatimi çekince oraya yöneldim. 

Kalabalığın arasında bulduğum küçük boşluktan ne olduğunu anlamak için ileriyi görmeye çalıştım. Ortada bir kadın ve bir adam vardı. Elleri yumruk halinde dövüşüyorlardı. Beni fark eden kalabalık ortadaki dövüşenleri izleyebileceğim kadar bir açıklık bıraktı. Bu ilgi Prensle hakkımda çıkan dedikodunun bir ürünüydü.

Yanımda duran kaba adama doğru konuştum. "Neden dövüşüyorlar?" 

Adam pis dişleriyle sırıttı. "Zevkine." elindeki içkiden göğsüne akıtarak içti. "Kadın bir ateş taşıyan, adam da onu yenebileceği konusunda çok ısrarcı ve sonuç zevkli bir düello." 

Kalabalık iki gruba ayrılmış bir kısmı kadını destekliyor, diğer kısmı adamı destekliyordu. Dövüşü izlemeye başladım. Kadın gerçekten güçlüydü. Vurduğu yerden kanlar dökülüyordu ama adamın gücü de neredeyse ona denkti. Uzun bir süre dövüşmelerini izledim. Pes eden yoktu. 

Kadının gücünü biraz kıskandım. Onun kadar dayanabilir miydim emin değilim. Özelliği gerçekten güçlü kılıyordu. 

Adama son bir yumruk attığında adam dengesini sağlayamadı ve geri doğru üzerime düştü. Adamla birlikte geri doğru düştüğümde üzerimdeki ağırlıkla hareketsiz kaldım.

Kafasından yüzüme bulaşan kanın kokusu çok ağırdı. Öfkem kalbimi sararken etraftakiler kahkaha atarak adamı üzerimden kaldırmaya çalışıyordu. 

"Neler oluyor burada?" diyen gür sesle bütün kahkahalar son buldu. 

Yaralı adam üzerimden kaldırılınca bir el kolumdan tutup kaldırdı. Yardım edene baktığımda yeşil gözlerle karşılaştım. Yüzü öfkeliydi. Etraftaki kalabalığı doğru tüm öfkesini kusmaya başladı. "Gücünüzü mü sergiliyorsunuz? Çok mu güçlüsünüz? Savaşırken o güç neden yoktu? Neden geri çekilmek zorunda kaldık? Bir daha böyle soytarılıklar istemiyorum." 

Herkes tavuklar gibi dört  bir yana dağıldı. Bakışları bana döndü. "Sen de kimlerin arasına karıştığına dikkat et." 

"Bu kadar sert olmana gerek yok. Biraz eğleniyorlardı."

Söylemek istedikleriyle ağzı doldu ama hepsini yuttu ve bir süre susup sakinleşerek konuşmaya başladı. 

"Onlar asker, disipline alışkınlar. Böyle şeylere izin verirsem bir süre sonra her şey daha kötü olur." Yüzüme garip bir ifadeyle bakıyordu. "Sen de gidip temizlensen iyi olur. Her yerin kan içinde." 

Haklıydı. Kısa bir reverans yapıp hızla yanından ayrıldım ve odaya döndüm.

NAİRE (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin