|46

4K 263 72
                                    

"Dursana biraz." diye mırıldanırken havaya kaldırarak incelediği saçımı elinden kurtardım.

"Çok sarı bu ya. Nasıl bu kadar sarı bu?" ciddiyetle saçıma eğildiğinde bu haline gülüp göğsünden itmiştim o da gülüp geri çekilmişti.

Okulun koridorunda soru çözdürmek için hocayı beklerken benimle durmayı seçmişti. Bir de sürekli ben çözerim deyip duruyordu. "Olay senin çözmen değil. Konuda eksiğim var onu soracağım."

"Tamam ben anlatırım. Seve seve anlatırım. Anlatırken canımı veririm." dediğinde gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırırken elimden almaya çalıştığı test kitabını yenik düşerek bıraktım. "Heh evet. Kaçıncı sayfa hangi soru güzelim?"

"Bak şu. çözmek için formülü var mı hatırlamıyorum. Çözemedim." dediğimde muzip bir gülüşle göz kırptı.

"Köpeğin olsun bu konu. Beş dakika da anlatıcam altıncı dakika da 'Aa böyle miydi?' diye aydınlanıcaksın." deyip kollarını sıvadı.

Okul koridorunda duvara yaslanmış eğilerek bana konu anlatıyordu. Heyecanlı heyecanlı anlatırken soru üzerinden örnek verip altını çizerek pekiştiriyordu.

"A ben bunu hatırlıyorum." Bir anda gelen aydınlanmayla heyecanla ona baktım.

Bir anlık o da heyecanlanmış olacak ki "Heh biliyordum be!" deyip hızla yanağıma bir öpücük kondurdu. Tepkisinden dolayı afallarken şokla gözlerimi irileştirdim.

"Ne yapıyorsun?" derken biri gördü mü koridora bakıyordum. Hocalar sinir olurdu bu tip yakınlaşmalara onların diline takılmak istemiyordum. Neyseki herkes kendi halindeydi.

"Bilmiyorum." derken o da benim gibi şaşkın durduğu için gülmeden edemedim.

"O zaman ben sınıfa gidiyorum hocayı beklememe gerek kalmadı." dediğimde onayla başını sallamıştı. Kitabı elinden alıp arasına kalemi koyduktan sonra kapatıp göğsüme bastırıp yürüdüm. Neden bir adım arkadamda yürüdüğünü bilmesem de sorgulamadım.

"Yarın Atatürk spor salonunda olacak maçım saat dokuz on civarı. Yazamazsam haberin olsun." sınıfın kapısına geldiğimizde onayla başımı salladım. Sınıfa gireceğim sırada bileğimden hafifçe tutarak beni kendine geri çektiğinde 'ne oldu?' dercesine başımı salladım. "Şeyi desene yine." derken çocuk gibi gülümsemişti.

Anlamamış gibi yapmayı seçtim. "Ne diyeyim?" derken tek kaşımı kaldırmıştım. Anladığımı biliyordu ama söylemeyeceğimi de bilmeliydi.

"Hani üzerinden bir hafta geçmesine rağmen söylemediğin şey var ya. Onu diyorum." dediğinde gülmemek için üstün bir çaba sarf ettim.

"Sen söyle ben hatırlamıyorum." dediğimde tatlı bir gülümseme oluştu yüzünde. Bileğimi tutan elini elimin içine kaydırdı yavaşça. Parmaklarını parmaklarıma kenetlerken nefesimi tuttum istemsizce. Heyecanlanmıştım.

"Seni," durakladı. Yüzünü yüzüme yaklaştırırken gözleri anlık dudaklarıma kaydı. İstemsizce yutkunduğumda hafif bir gülüş savurdu. "Senin hatırladığını biliyorum Güzelim. Şimdi nefes al." deyip burnumun ucuna öpücük kondurduğunda hızla onu itip sınıfa girdim.

En arka sıraya yerleşirken bana garip bakışlar atan Akına kafamı salladım. "Kızarmışsın. Nefesini mi tuttun? Koştun mu?" dediğinde kendime tokat atasım geldi.

Akın bana anlamsız anlamsız bakarken kapıya bakıp bir anda gülmeye başladı. "Kızartmış seni biri." derken kıs kıs gülmeye devam ediyordu.

Bakışlarımı kapıya çevirdiğimde Görkemin omzunu kapıya yaslamış dersimize girecek olan hoca ile muhabbet ettiğini görmem zor olmamıştı.

Pamuk Ama Prenses Değil (#Wattys2020)Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt