|24

20.8K 1.3K 162
                                    

"Sen gerçekten beynini kullanmıyorsun!" sinirle çantamı yere fırlattım. "Kimsin sen?!"

"Sakin olmaya ne dersin?" Yaslandığı duvardan ayrılıp önümde durduğunda yüzündeki yaralara bakmamaya çalışarak başımı yere eğdim.

"Sen benim evlat edinilmeden önceki soyadımı nerden bildiğini söylemeye ne dersin?" yumruklarımı sinirle sıkıyordum. "Bunu sadece abilerim, babam  ve yurt müdürü biliyor. Kimse bunu söylemez... Nasıl öğrendin?"

"Sen söylemiştin." dediğinde gözlerimi kırpıştırarak başımı kaldırdım. Kaşı patlamış, elmacık kemiği morarmıştı. Gözlerimi zorlukla morluklardan çekip gözlerine sabitledim.

"N-ne?" Sesimin titremesine engel olamadım. "B-ben böyle bir şey yapmam!"

Bir adım daha yaklaştı bana. "Şuan yapmazsın ama bu küçükken yapmadığın anlamına gelmiyor."

Birkaç adım geri gittim. "Seni tanımıyorum. Seni hatırlamıyorum." derken geri gitmeye devam ettim.

Duygu barındırmayan gözlerinde hafif hafif kıvılcımlar yükseklemeye başlamıştı. "Çünkü sen beni görmedin." Geri giderken ayağım taşa takıldığında hızla kolumdan yakalayıp kendine çekti. "Dikkatli ol." 

Kolumu ondan kurtarıp iki adım geriledim. "Seni görmediysem nerden biliyorsun o zaman? Hiçbir şey mantıklı değil!"

"Bir anlaşma yapalım. Sen o hesabın bana ait olduğunu nasıl öğrendiğini söyle, ben sana her şeyi anlatayım."

Kafamı sağa sola salladım. "Benim ki sadece tahmindi. Sen iltifat edince tanıdık geldi her ne kadar yüzüme karşı iltifat almasam da tanıdıktı ve,.." biraz nefes aldım. "Ve şerefsizdin. Çok mantıklı geldi." dedim sakince.

"Aybars söylemedi mi yani?" diye şaşkınca sorduğunda kaşlarımı çattım. "Bu yüzden mi kavga ettiniz?"

"Biraz o yüzden." dediğinde anlamayarak yüzüne baktım. işaret parmağı ile iki kaşımın arasına dokundu. "Düzelt şu yüz ifadeni Sarı. Çirkin ördek yavrusuna benziyorsun."

"Dalga geçmeyi kes de anlat artık!" sinirle elini itip kollarımı göğsümde birleştirdim.

Çirkinmiş, sensin çirkin.

"O umursamaz meraksız kıza ne oldu? Hiç böyle değildin sen." gülerek sorduğu soru yüzünden omzuna vurdum. "Tamam tamam."

Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. "Kaldığın yurdun tam önünde ki evi hatırlıyorsundur." dediğinde sakin olmaya çalışarak mırıldandım. "O ev değildi. Orayı unutmam da mümkün değil zaten. Uzatma da söyle."

Saraydı o saray.

"Sözümü kesme." sertçe çıkıştığında pişman olmuş gibi hemen sustu. Dudaklarıma görünmez bir fermuar çektim. "Oradan kaçıp kaçıp sana gelen bir çocuk vardı.  Elinde hergün farklı bir şey olurdu. Bazen oyuncak araba, sehpanın üzerinde duran minik bir fil, yatağın üzerinde duran oyuncak ayı, yeşile boyanmış avuç içi kadar bir taş."

"O çocuk sarışındı, o sen olamazsın." dedim gözlerimin dolduğunu göstermemek için arkamı dönerken.

Hafifçe burnunu çekti. "O oyuncak araba benimdi Elvin. Sırf gözlerine benzesin diye taşları ben yeşile boyadım. Ben oyuncak ayımı vermek için sana koştum!" derin bir nefes aldığında ona döndüm.  "Sana onları getiren çocuk bana çelme taktı. Ben seni düşünürken o benim boyadığım taşları çaldı. En sevdiğim oyuncak arabamı çok beğenirsin diye sana getirken benim elimden kapıp sana koştu. Hep bir adım arkasındaydım onun. Sen o hediyeleri aldığında gözlerin öyle ışıldıyordu ki, hayır onlar benimdi; ben vermek istedim diyerek gülümsemeni soldurmak istemedim."

Göz yaşlarımı silip sinirle yüzüne baktım. "Bana o hediyeleri getiren çocukla neden bir daha konuşmadım biliyor musun?"  diye sorarken önüne ilerledim. "Bu hediyeler nereden aklına geliyor dedim. Nasıl seveceğim şeyi bilebiliyorsun dedim. Kaldı öylece. Cevap veremedi. O an onun yalancı olduğunu anlamıştım." burnumu çektim. "Hani bana kızıyorsun ya beni görmedin, beni görmüyorsun diye. Bu benim suçum değil. Kendini göstermeyen senmişsin!"

"Gelemedim. Senin koruduğun, kardeş bildiğin biri vardı. Güçlüydün. Ben ise daha kendi kardeşime sahip çıkamıyordum. Güçsüzdüm."

Gözlerimi kırpıştırdım. "Aybars mı?" ağır ağır başını salladı.

Sinirden çenem kasıldı. "Bana mesajında kardeşin olmadığını söylemiştin. Sen yalancısın." diye mırıldandım başımı olumsuz anlamda sallarken.

"Ben sana hiç yalan söylemedim! Annem öldüğünde babamın başka bir kadından çocuğu olduğunu bile bilmiyordum! Getirdi o iti, oturttu karşıma dedi kardeşin o senin. Ne yapacağımı bilemedim. Annem ölmüş, babam başka alemlerde, getirdiği kadın yemek bile yapmıyor, Aybars desen sana olan ilgimi fark ettiğinden beri benimle uğraşıyor." sinirle elini kıvırcık saçlarına daldırdı. "Üzgünüm ama daha sekiz yaşındayken sana görünmek yerine gülümsemeni tercih ettim!" sinirlendiğinde gözlerimi kapattım.

"Ben," alt dudağımı ısırdım bir süre. "Ben ne diyeceğimi bilmiyorum." Gözlerine baktığımda gözlerinin kıpkırmızı olduğunu görmüştüm. "Sen evimize geldin, abilerimle oyun oynadın!"

"Tamamen tesadüftü. Yemin ederim Enes'in abin olduğunu bilmiyordum. Sen evlat edinildikten bir süre sonra Aybars saldırgan biri oldu. Annemin acısından kendimi koruyamıyordum bile. Bir gün teyzem geldi vücudumda morluklar görünce aldı izmire götürdü beni. Orada tanıştık nereden bilebilirdim senin abin olduğunu?" birkaç adım gelip parmaklarıyla salık sarı saçlarımı dokunup birazını kulağımın arkasına sıkıştırdı. "Seni göreceğimi nerden bilebilirdim?"

Başımı olumsuz anlamda sallayıp birkaç adım geri gittim. "Seni hiç tanımıyorum ben."

Dilini alt dudağının üzerinde gezdirip kafasını eğdi. "Tanı o zaman Sarı'm."

*

Heyyo watsaaaappp brooo ...

Bölüm nasıl umarım beğenmişsinizdir seviyorum sizi

Olayların nasıl gelişmesini istiyorsunuz ya da aklınızda neler var biraz merak ediyorum dökülün bakalım

Şimdilik hoççagalın diğer bölümde görüşmek üzere

x♡

Pamuk Ama Prenses Değil (#Wattys2020)Where stories live. Discover now