Bölüm46 Orduya Doğru

2.1K 308 45
                                    

Tamam. Bu çocuk at süremiyor! Bu kaçıncı bilmiyorum ama bir kaç kez durmak zorunda kaldık.

Ama bu sonucuydu.

Bir ip çıkardım ve iki atı birbirine bağladım.

-Daniel buraya gel.

Arkama oturdu.

-Sıkı tutun.

-Majesteleri bundan emin misiniz ya düşersem...

-Bana sıkı tutun yeter.

Gerçekten yapabildiği tek şey beynini kullanmak olmalı.

-Hazır mısın?

-Evet.

Bir anda hızlandık ve rüzgarı delerek ilerledik.

Sonunda hızlandım daha deminki hızda kalsaydım ölebilirdim.

Ama arkada durumlar pek aynı değildi.

-Ma... majestleri biraz yavaşlayın çok hızlıyız!!

-Hayır.

Böylece arkadaki çığlıklarla beraber ilerledik.

Bir kaç saatin ardından bir ara vermek için durduk. O kadar oyalanmasaydı orduya varmış olurduk.

Ama şuan kendisi baygınlık geçirmek üzere gibi duruyor.

Onu almakla bir hata yaptım sanırım. Ya da onu ormanda mı bırakmalıyım? Hayır konta onu koruyacağıma dair yemin ettim.

Bir şeyler atıştırdıktan sonra ayağı kalktım.

-Şimdiden yola mı çıkıyoruz? Ama daha yeni mola verdik.

-Evet o yüzden ayağı kalk.

Onu tekrardan zorla ata sürükledim ve yola çıktık.

Uzun uğraşlardan sonra orduya yetiştik. 

Ordu hareket halindeydi. Arkamda duran kişi ölmek üzere gibi durduğundan onu bir erzak arabasına attık.

Abel yanıma geldi.

-Bahsettiğiniz kişi bu muydu?

-Evet. Bize yardımı dokunacak diye umuyorum.

-Ama majestleri neden aynı ata bindiniz?

-Haha...Abel ona at sürmeyi öğretmen gerekecek.

Bir soylu için özellikle Daniel gibi evin varisi ise at sürmeyi bilmek temel yeteneklerdendi.

Yani yaptığı bu yüz tamamen normal.

Gideceğimiz yere varmak için daha çok yolumuz var.

Yol üzerinde avlandık ve kamplar kurduk.

Bir şekilde kendimi rahatlamış hissettim.

Bu rahat ortamda birlikte yemek yemek. Soylulardan ve kurallardan uzak.

Buranın başka güzel bir yanı azizenin sürekli bizden ayrı tutulması. Onu koruyorlar sanırım.

Ama hey işte dünya dediğin şey bu. Abim uslandı ve tartışmam gereken kimse yok.

İki hafta kadar bir sürede kimse beni öldürmeye çalışmayacak. Hainleri saymıyorum. Onlar her zaman vardır.

Çimenlerde yatıp etimi yiyeceğim ve işte bu.

Yine bir akşam rahatlamış bir şekilde yatarken bir rahip bana doğru koştu.

-Majesteleri!

-Ne oldu?

-Azize!

Yine ne var?

-Azize kayıp!

Şu lanet kız.

-Sakin ol. Kaçırılmış olması imkansız. Çünkü ilk hedefleri ben olurdum. Büyük ihtimalle kaçmıştır.

-Ama neden böyle bir şey yapsın ki?

-'esnemek'... Kim bilir.

-Majesteleri yine de bir şeyler yapmalı...

Ona sert bir şekilde döndüm.

-Ne yapacağımı bana söyleme.

Şimdi baş belası bir kızla uğraşmam gerekecek.

Biraz etrafa bakındım. Ve bir kaç kişiyi onu aramakla görevlendirdim.

Sonunda onun sesi Daniel'in olduğu arabadan geldi.

-Siz çok yorgun gösrünüyorsunuz.

-Bu gün buraya yetişmek için at üzerinde saatler harcadım.

-Ahh hiç dinlenmediniz mi?

-Bir kere dinlendim ama...

-Nasıl!? Kim sizi böyle yorabilir ki?

-Majesteleriyle geldim...

-Majestelerinin askerlerine saygısı yok gibi duruyor. Nasıl sizin düştüğünüz hale bakmadan ilerler.

-Ama orduya yetişmek için.

-Sir Daniel çok kibarsınız. Ama kendi sağlığınızı da düşünmelisiniz. Komutan eskiden sürekli beni taciz ederdi yani nasıl biri olduğunu biliyorum.

-Siz onun nişanlısıyla birlikte değilmiydiniz?

Hoo.

-Ö... öyle değil biz birbirimizi seviyorduk yani...

-Üzgünüm Azize ama sonuçta onun nişanlısını çaldınız.

-Bu konuda...yine de öyle yapmamalıydı ben onun kalbini iyileşmesi için her gün dua ediyorum.

-Azize yanlış anlamayın fakat dedikleriniz mantıklı gelmiyor.

Uzaktan onları izledim. Daniel hafif bir sırıtmayla gözlüklerini düzeltti.

-Siz yorgun olduğumuz için mantıklı düşünemiyorsunuz gibi görünüyor yoksa...

Bu sefer ben ortaya çıktım.

-Bakın bakın Azize gecenin bu saatinde nerede? Üzgünüm leydi Evangeline ama sizi bu kötü kalpli komutan götürmek zorunda.

-Ben biraz daha kalmak istiyorum.

-Sizin yüzünüzden kaç asker bir kaç saat olan uykusunu böldü biliyor musunuz!?

Onu kolundan tuttum ve kucağıma alıp götürdüm.

-Daniel biraz uyumayı dene bundan sonra daha zor olacak.

-Beni indirin! Bu...bu kabul edilemez!

Onu rahiplere teslim ettim.

-Ona dikkat edin rahip. Bir daha kaybolmasını istemeyiz değil mi?

Tehdit edici bir ses tonuyla konuştum.

Rahip yutkundu ve özür dileyip gitti.

Balkondan izlediğim yıldızlı gecenin artık altındaydım.

Heh buradan da güzel görünüyor.

_________
Yazar:Villainesssss

Peki Ya Bir KötülüksemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin