※1※ bir kız ve o kızın çok kötü olan şansı

1.1K 180 201
                                    

Şimdi gitmezse bir daha asla gidemezdi.

Eliz henüz aydınlanmamış limanda, sıkış tıkış saklandığı depoda avuçlarını nefesiyle ısıttı. Ellerini montunun yenlerinden içeri çekti. Eller önemliydi. Olur da bıçağını kullanması gerekirse ellerine güvenmek zorundaydı.

Sonuçta ayakları üşüse de gideceği yolda onu taşımamazlık etmezdi. Ama nankör elleri onu yüz üstü bırakırdı.

Tuğca konuşan kaba sesler bağrıştı. Ve güm diye bir ses bulunduğu deponun ince duvarlarını titretti. Bir yük daha tankere indirilmiş olmalıydı. Biraz daha bekleyecekti. Tüm kasaların tankere bindirildiğinden emin olana dek. Nefesini buz gibi havaya değil de montunun içine üfledi. Beklemeden çıkarsa vinç operatörüne ve operatöre yardım edenlere yakalanabilirdi. Operatör onu dosdoğru devriye gezen Gökçelilere götürürdü. Gökçeliler de...

Gözlerini sımsıkı kapatıp birkaç saniye öylece bekledi. Zihnini bu olası sonuç yerine planına yönlendirdi. Onu amacından uzaklaştıracak kuşkulara ve olasılıklara yoracak enerjisi yoktu artık.

Plan, doğru. Kasalar gemiye bindirildiğinde -yani bundan emin olduğunda- vakit kaybetmeden gemiye koş. Kasa sayımı bitmeden kıç tarafındaki mürettebat girişinden gemiye gir. Dosdoğru aşağı in. Depoya. Kasalar üsttekiler kadar olmasa da yine de yüksek olacaktır, birileri girse bile saklanmak için hayli alan var. Sonra gemi hareket edecek. Çünkü hiçbir sorun olmayacak. Bir terslik çıkmayacak. Çıkmamalıydı da.

Geçen ekimde Sekizkök'te olmalıydı. Evde... Planlar hep bu yöndeydi. Diploması onaylanmış, yan dal derslerini almış, mülakatlarına girip programa kabul edilmiş hatta derslerini bahar başlarına toplamıştı. Tren biletini bile ayırtmıştı! En geç ekimin yirmi üçünde evinde olacaktı. Ertesi baharda derslerini verecekti. Yazın da Arbuz'a gidecekti.

Sonra ne mi olmuştu? Han öldürülmüştü. Büyük çocukları ve divanı dahil. Trenine dört gün kala!

Eliz de suikasttan sonraki altı ay boyunca eli kolu bağlı halde Azkana'da hapsolmuştu.

Ne hanın kendisi ne de politikaları umurunda değildi. Neden olacaktı ki? Bu politikalardan kurtulmak için on altı sene önce ölmüş gibi gösterilmemiş miydi zaten? Gözlerden ırak yaşayabilmesi için, hiç bilmediği bir adada taht fırsatı olarak kullanılmaması için.

Şu Gökçelilerden uzak kalmak için. Kendi halkından. Kendi insanlarından.

Şey... Gökçeliler Eliz'i bilseydi, onu ya politik çıkarlar için kukla gibi kullanır ya da ibreti alem olsun diye meydanda cayır cayır yakardı gerçi.

Bu zamana kadar Gökçeli gözünce ölü olması işine gelmişti. Tabii han öldürülüp şimdilerde yaşadığı Taparlu'ya yelkanlı orduları çıkartılana dek. İlluzyon büyüsü vardı Eliz'in. Karataş'ı... Ama bu büyü kolyesi çıkarılana kadar sürerdi. Taş çıktığı anda tenindeki soy lekelerinden kim olduğunu şak diye bulurlardı. Annesinin hâlâ yaşadığını da...

Terslik çıkmayacak. Deponun duvarları gümleme sonrası yeniden sallandı. Düşünme şunları. Bir terslik çıkmayacak.

Hanın öldürülmesi dert değildi. Asıl dert nasıl öldürüldüğüydü. Haberi okuduğu gazete alabildiği son gazete olmuştu. Taparlu'da basım ve matbaacılıkla uğraşan azınlık bir halkın gazetesiydi. Büyük ihtimalle de azınlık imtiyazları sayesinde birinci sayfanın yarısını kaplayan sepya fotoğrafı basabilmişlerdi.

KAR VE KÜLDEN (Tamamlandı)Where stories live. Discover now