※21※ benim en büyük zaafım, zayıflığım ve istisnam

228 41 54
                                    

Eliz bazen gerçekten merak ederdi: Acaba fikirlerinde filizlenen kötü niyetler yüzünden aklının almadığı güçler tarafından cezalandırılıyor muydu? Yoksa sadece alabildiğine şanssız mıydı?

Muhtemelen her ikisi de hayatının her anını zorlaştırmak için iş birliği yapıyordu.

Birkaç saat sonra, iyeyi bıraktıkları yerden hayli uzaklaşmışlardı. Toprak artık düz değildi. Yine yokuşlar başlamış, ağaçlar azalmıştı. Hava soğuk ama aynı zamanda yapış yapış nemliydi.

Niyeti oğlandan parça parça bilgi koparıp kubbeye nasıl çıktığı hikayesini anlatmasını sağlamaktı. Bunun için ağzını tam açmıştı ki tepelerindeki yıldızsız karanlık gök patladı. Kulakları sağır eden gürültüyle yağan korkunç bir yağmura tutuldular. İki çocuk da saklanacak kuytu bir yer bulamadan buz gibi havada sırılsıklam ıslandılar.

Kendilerini biraz olsun koruyabilecekleri bir yer bulma umuduyla hızlıca dosdoğru ilerlediler.

Sicim gibi yağan yağmurda ve karanlık havada görmek zaten zordu. Şimdi bir de ıslanıp çamurlaşan toprağa takılıyorlardı. Arazi eğimi sağ olsun, tepede dal, taş, ot ne varsa yağmur suyuyla aşağı akıyor, bacaklarına takılıyordu.

Nereye geldiklerini kestiremeden yokuşu bata çıka aştılar. Yağmur da iki çocuğu bu ufak başarıları için ödüllendirmek ister gibi daha da sert yağmaya başladı.

Tepenin kıyısına gittiler. Tepenin diğer tarafı çıktıkları tarafa göre daha sarptı. Sanki toprak o yönde bıçakla kesilip atılmış gibi zemini kayalara bırakmıştı. Taş arazi... Eh, bu toprağa göre daha iyiydi. Kafalarını sokabilecek bir kovuk, hiç olmadı çantalarını kurumaya bırakabilecekleri bir oyuk bulabilirlerdi kayalarda.

Eliz başını kaldırıp göğe baktı. Yağmur damlaları yüzünden kayıp boynuna süzülünce içi ürperdi. Bulutların sınırları seçilmiyordu. Bir tanecik bile yıldız yoktu. "Bu yağmur bitecek gibi değil," diye mırıldandı. Kış rüzgarı gibi dondurucu bir esinti tepeyi sildi süpürdü. "Şuradan inmeye çalışalım. Belki bir kuytuya rastlarız."

Erez bir süre bir şey demedi. Havayı dinler gibi başını hafifçe kaldırdı yalnızca. "Yine de yüksekte kalalım. Ne olur ne olmaz."

"Neden ki?"

"Baksana, önümüz olduğu gibi tepelik. Göl tarafından taşkın olursa ve bizi de vadide yakalarsa..."

Eliz geriye dönüp baktı. Bu havada ikiz tepelerden çıktıktan sonra geçtikleri gölü göremiyordu. Ama yine de göl oralardaydı. Bu inatçı yağmura kendi havzasında ne kadar dayanabilirdi ki?

Erez haklıydı. Bir yerlere sığınacaklarsa bile bu yer olabildiğince yükseklerde olmalıydı.

"Doğru," Derin bir nefes üfledi kız. "O zaman bu tepe boyunca ilerleyelim. Yalancı ateşle saklayabileceğimiz bir yer olup olmadığını kontrol edelim."

Öyle de yaptılar. Hızını kesmeyen yağmura arkadaşı da katılmıştı şimdi: Buzdan, hırçın bir rüzgar. Bu iki iyi arkadaşın yarattığı soğuk ve ıslak curcunada çıktıkları tepe boyunca yürüdüler. Tepenin kayalık kenarını yalancı ateşle yokladılar.

Birkaç tepe sonrasına geçebilselerdi eyalet sınırına dizili çitleri ve yelkanlıların geçiş noktalarını görebileceklerdi muhtemelen. Eliz'in içini kaldıran da buydu. Tepelerinde yelkanlılardan bir ekibin onları elleriyle koydukları gibi bulabileceği düşüncesi tenini bu soğuk havadan daha çok ürpertiyordu.

Evet, Azkana cehenneminden çıkışları çok yakındı. Evet, eve dönmeye çok az kalmıştı.

Ama geçecekleri kontrol noktası da işte şuncacık tepe ardındaydı. Ve öylesine rezil bir yağmur altındaydılar ki tam karşılarındaki koskoca tepe bile hiçlikten ibaretti.

KAR VE KÜLDEN (Tamamlandı)Donde viven las historias. Descúbrelo ahora