※33※ örümcek duvara tırmanmış... yağmur yağmış- (hayır, bu yanlış şarkı)

140 37 37
                                    

Kara dumandan minik vücut kapı eşiğinden kayboldu. Ve dakikalardır Eliz'in göğsüne asılı duran kuş nihayet kızın kucağına kondu. Eliz kuşun yumuşak tüylü başını, gagasının kenarındaki renkli telekleri okşadı. "Senden son bir isteğim daha olacak," dedi yaratığa. Şekildeğiştiren boncuk gibi parlak gözlerini Eliz'e çevirdi. Zayıfça cıvıldadı. "Kemiği alınca bu kadar halsiz olmayacaksın." Kuşun ibiği ile nazikçe oynadı. "Ama kemiği kullanabilmemiz için şu rünü parçalamamız lazım."

Kuş bunu yapmak istemiyor gibi ufak başını Eliz'in avucunun içine sakladı.

"Nazlı şey seni," diye söylendi Erez. Parlak mavi gözlerini kocaman açıp bir çocuğu azarlar gibi dik dik kuşa baktı. "Şşt! Bak bakayım bana." Kuş ürke ürke başını Eliz'in elinden ayırıp oğlana çevirdi. "İşine gelmeyince kafanı bir yerlere sokmakla benden kaçamazsın. O kemik lazım çünkü seni feci bir yaratığa dönüştüreceğiz. Kocaman bir göksüzü ya da heybetli bir apra gibi. Hani şu su altı mercan şehirlerini sırtında taşıyan timsahlar."

Yaratık gözlerini kıpıştırıp bik! diye ses çıkardı. Erez gülümsedi. "Evet, yapabiliriz bunu! Ama rünü parçalamamız lazım. Şunu." Kara kumaşı işaret etti.

Kuş bir kara kumaşa bir de Erez'e baktı. Yeniden Eliz'in avucuna saklanacak gibi kıza sokuldu.

"Sadece kumaşı bize getirmen gerek." Erez elini parmaklıklardan uzatıp kuşun ibiğini parmak ucuyla dağıttı. "Geri kalanı biz halledeceğiz. Kemikle işimizi gördükten sonra canavar gibi olacaksın."

Minik kafa Erez'e döndü. Bir şeyler fısıldar gibi cıvıldadı. Ve yine kuyruğunu sağa sola salladı.

Erez belli belirsiz gülümsedi. "Hah, şöyle. Canlan biraz."

"İçimden bir his yanlış şekildeğiştirenleri sahiplendiğimizi söylüyor," diye mırıldandı Eliz. Sonra tam karşıdaki duvara baktı. "Pekala, yukarıya tırmanabileceği, kumaşı yerinden çıkarabileceği ve tekrar bize getirebileceği bir bedene ihtiyacı olacak."

İkisi de karşılarındaki duvarı süzdüler. Çıkıntısızdı. Renksiz duvarın üstüne yalnızca bir çivi çakılmış, o çiviye de kumaş tutturulmuştu.

"Bu haliyle kumaşı bize getiremez mi?" diye sordu Erez.

"Zannetmiyorum. Koridor şekildeğiştirenin uçamayacağı kadar dar."

Eliz'in elindeki şekildeğiştiren hareketlendi. Ufak vücudu kızın avucunda eriyip katlandı, büküldü. Tostoparlak hale geldi. Sonra o top ikiye bölündü. İçi dolu sekiz biçimini almıştı şimdi. Eliz kaşlarını çatmış, bunun ne olduğunu soracakken yaratık bu kez bacaklar çıkarmaya başladı. Tam sekiz tane. Uzun ama ince kum rengi bacaklar kızın eline sığmayana dek büyüdü. İki avucundan taşan bu garip beden kıllanmaya başladı. Sekiz biçimli gövdesi ve sekiz bacağının her yanı altın rengi kıllarla doldu. En sonunda artık başı olduğu yerde dörder çift minik göz belirdi.

Artık kocaman bir örümceğe benzeyen yaratık poz verir gibi Eliz'in avuçlarında döndü. Ön iki bacağı ile kızın eline pıt pıt dokundu. Öndeki iki sivri zehir dişini oynattı.

"Uluyel, rüzgarkesen olmadığın vakitlerde böyle kalabilirsin." dedi Eliz yaratığın uzun bacaklarını incelerken. Arbuz'da bu tür büyük örümceklerden her yerde olurdu. Çoğu da dost canlısıydı. Geceleri haşereleri yer, sabahları da uykuya çekilirlerdi. Eliz bunlardan birini yakalayıp beslemek isterdi küçükken. Böceklerin üstüne atlayıp onları mideye indirmelerine, pıtı pıtı yürüyüşlerine ve ördükleri kalın ağ tabakalarına hayran kalırdı.

KAR VE KÜLDEN (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin