※6※ şanssız ortaklar ve hurdalar (bir saniye... ne?)

391 107 160
                                    

Tabii ki hemencecik çıkamadılar. Toplanması gereken eşyalar, silinmesi gereken bir el izi büyüsü ve sahibine teslim edilmesi gereken oda anahtarı vardı. En zoru da sonuncusu oldu. Kelimelerle taklalar atabilse de Erez, pansiyon sahibinin gevezeliğinden bir türlü sıyrılamadı.

Sonunda sinirlenen Eliz lafın ortasında "Biri bizi bekliyor." yalanını hiç de inandırıcı olmayan bir şekilde bağırıp çocuğu da kolundan yakalayıp dışarı sürüklemişti.

Kaba olmuş muydu? Evet. Ama adamın muhabbetine kalacak olsalardı orada bir akşam daha geçirebilirlerdi.

Belki de pansiyon sahibinin emeli de buydu, kim bilir?

Pansiyondan çıkıp dosdoğru sınıra gitmek yerine yeni açılan dükkanlardan erzak almak için işlek mahallelerden birinin yolunu tuttular. Yasak kalkalı bir saatten fazla oluyordu ama şehir çoktan uyanmış, sabırsızca işlerin başına geçmişti. Ev işlerini yapan kadınlar bile. Elinde yolluğuyla birlikte cama çıkıp üçüncü kattan aşağı beline kadar eğilen bir kadının gölgesini görünce sokağın diğer tarafına geçtiler.

"Hayatta iki gün olmaz." dedi Eliz. Sesi kısıktı. Gözleri fıldır fıldır çevrede geziniyordu. "Ben sen değilim. O kadar mesafeyi aynı hızda hiç durmadan gidemem."

"Sana yanımda yürü demiyorum. Buraya nasıl geldiysek..." Önü kalabalık bir kumaşçının yanından geçerken sustu. Uzaklaşınca devam etti: "Buradan oraya da aynı yöntemle gidebiliriz."

Her nasılsa hem sesi hem de hareketleri Eliz kadar kaygılı, kaskatı değildi. Öylesine bir yere gidiyor, öylesine bir şeyler diyor gibi rahattı. Dikkat çekmiyordu. Boyu hariç.

"Bir, artık senin de çantan var." Bir köşeyi döndüler. Artan kalabalıkta ufak bir çocuğa çarpmamak için son anda yan döndü Eliz. "İki, sırtında muhtemelen kendinden daha ağır yükü sonsuza kadar yorulmadan taşıyamazsın. Eğer başımıza bir şey gelirse rün kağıdını çıkaramayacak kadar yorulmuş olman işimize gelmez." Sonradan aklına gelmiş gibi kaşlarını çatıp Erez'e baktı. "Üç, hem sen dememiş miydin, tren biz gelene kadar bizi bekleyecek diye? Ne bu acele?"

Erez burnunu kırıştırıp kıza baktı. "Vakit var, evet, ama yolda olduğumuz süre uzadıkça başımıza iş gelme ihtimali de artar."

"Zaman harcamak pahasına sağlam yollardan gidip kendimizi yormazsak iş miş almayız."

Erez cevap verecekti ama ikisinin de önüne başka bir kalabalık dalgası çıkınca dudaklarını sımsıkı kapattı. Başını yukarı kaldırıp tuhaf şekilde akmayan insan selinde bir çıkış arıyor gibi oraya buraya bakındı. "Gel böyle," dedi.

İki genç ayrı düşmemek için birbirlerini dirseklerinden yakaladılar. Kalabalığı yarıp kendisine de geçit açan Erez'in peşinden geldi Eliz. Türlü türlü, çeşit çeşit renkten ve şekilden insan sanki çok ilginç bir gösteriyi izliyor gibi aynı yöne bakıyordu. Ya da bakmaya çalışıyorlardı. Fısır fısır konuşmalar her yerdeydi. İki gencin yanlarında, arkalarında. Önlerinde ise daha çok kalabalığı yardığı için Erez'e söylenenler vardı.

Hemen herkes parmak uçlarında yükseliyor, dosdoğru ileri bakıyor sonra yerine dönüp etrafındakilere bir şeyler anlatıyordu.

Ama ne? Ne anlatıyorlar?

Eliz'in gözü yukarıya, bodur apartmanların camlarına kaydı. Kadın, erkek, çocuk demeden herkes neredeyse üst üste çıkmış halde camlardan kafalarını uzatmıştı. Balkonlar hınca hınç doluydu. Tedirginlik midesine taş gibi oturdu. Neye bakıyorlardı? Neyi izliyorlar?

KAR VE KÜLDEN (Tamamlandı)Donde viven las historias. Descúbrelo ahora