※36※ kaplan zambakları ve okyanus rüzgarları

110 26 26
                                    

Gözlerini bir kez açtığında başında iki iye duruyordu. Birinin yosundan, diğerinin akan sudan saçları vardı. Önünde koskocaman bir ateş yanıyordu. Alevlerin dansını izlerken kabuslarına geri döndü.

Uyandı. Bu kez pullu bir yaratığın sırtındaydı. Yaratık hızla koşuyordu. Serin rüzgar iliklerine işledi. Çok üşüdü. Dişleri birbirine çarparken tüm renkler kayboldu.

Motor sesiyle kendine geldi. Altından geliyordu bu ses. Hırsla çalışan buharlı motorun sesini nerede duysa tanırdı.

Hala üşüyordu. Montu artık üstünde yoktu. Kim almıştı montunu? Zangır zangır titriyordu oysa. Serin bir el alnına dokundu. Yüzünü buruşturup başını çekmeye çalıştı. Ciğerlerine artık kıymıklar değil bıçaklar batıyordu.

Sarı renkli örümcek elinin üstüne tırmandı. Eklemlerinin üstüne pıt pıt vurdu. Şekildeğiştiren olmalıydı bu. Yaratığın gövdesine dokunmak için elini kaldırdı. Ama niyetini gerçekleştiremeden eli yere düştü. Her şey karardı.

⇤※※※ ⨀ ※※※⇥

Bir dakika uyumuş kadar yorgun, on yıllardır uykudaymış gibi halsizdi. Ama artık kendine gelse iyi olacaktı.

Nihayet gözlerini açtı.

Bedenindeki her kas tatlı tatlı sızlıyordu. Omzu hariç. Orası zonkluyordu. Omzunu kıpırdatmadan olduğu yerde gözlerini oraya buraya gezdirdi.

Altın rengi ve lacivert duvar kağıtlı bir odadaydı. Rüya kadar tanıdıktı. Yanı başındaki komodinin üstünde zavallı bir fıçı kaktüsü duruyordu. Dikenli çiçeğin boynu, güneş aramaktan en olmayacak şekillerde uzayıp bükülmüştü.

Eliz'in kaktüsüydü bu. Künzek'ten gelmişti. Kuzenleri hediye etmişti. Doğum günü hediyesi. Üç sene mi oldu yoksa dört mü? Gözlerinin üstündeki tuhaf bir ağırlık düşünce akışını yarıda kesti.

Kalın tüllerle örtülü penceresinden günün son turuncu ışıkları içeri sızıyordu. Ve bir şeyler yanıyordu. Çıtır çıtır. Bir şömine. Demek bundan dolayı artık üşümüyordu. Bakımı yapılmamış bitkinin çevresinde şişeler, ilaç kutuları ve şurup porselenleri konmuştu. Her yer ilaç kokuyordu.

Üstünde yattığı yastığı bile.

Ve kaplan zambağı gibi...

Kaplan zambağı mı?

Gözlerini kırpıştırıp odağını geri kazanması işte böyle oldu. Derin bir nefes aldı. Daha doğrusu almaya çalıştı. Göğsü sancıdı. Aynı anda düzinelerce iğne batmıştı sanki. Ciğerlerini tam dolduramadan nefesi hırıltıyla dışarı kaçtı.

Nazik bir gölge üstüne eğildi. Düz, sarı saçları arkasından toplanmış bir kadındı. Mavi-gri gözleri kızarmış, yaşlarla dolmuştu. İnce parmakları Eliz'in alnındaki saçları itti. Şefkatle yanağını sevdi. "Şşt," dedi. "Zorlama kendini, güzel kızım. Hadi, koy başını yatağa. Böyle. İşte."

Ses o kadar tanıdıktı ki göğsünün ortasında kocaman bir delik açıldı sanki. O delikten son iki senedir içine doldurduğu tüm özlem, göz yaşlarıyla birlikte dışarı taştı. "Anne?"

"Zaya," dedi. Maysa Eliz'in şakaklarından öptü. Kendini tutmak için ne kadar çabalarsa çabalasın başaramadı bunu. Sessizce hıçkırdı. "Güzel bebeğim benim." Gözlerini sildi. Kızının elini tuttu.

Eliz annesinin eline sımsıkı yapıştı. "Nasıl..." diyebildi. Nefesi tükendi.

"Büyü ve ısrar," Maysa Eliz'in elini kendi yanağının üstüne koydu.

KAR VE KÜLDEN (Tamamlandı)Where stories live. Discover now