※7※ ne kadar plan yaparsan yap, sonunda işin bir delinin marifetlerine kalır

401 107 174
                                    

Eliz fakültedeki dedikodulardan bulundukları yerin hep "Kargayuvası" diye bahsedildiğini duyardı. Yanınızda bulundurduğunuz takdirde başınızı beladan belaya sokacak bin bir çeşit uyuşturucunun, tütünün ve hatta yeterince aranırsa mantar ve otların bulunduğu, medenice ticaretinin döndüğü nadide bir mekandı burası.

Eliz tabii ki akıllı bir kızdı. Böylesi bir yerde gencecik, rakipsiz bir mühendislik öğrencisinin ne işi olabilirdi ki?

Haftanın en az bir günü uğrardı.

Yalnızca karaborsada bulunabilen bazı büyü gereçlerini yıllarca buradaki müptezellerden temin etmişti.

Buraya bir keresinde geldiğinde gözleri gibi şirazesi de kaymış bir kadın, elinde bir kavanozla Eliz'in yolunu kesip ballandıra ballandıra Havadisçilerden birini nasıl da baştan çıkarttığını, sonra da koynuna girip nasıl da sivri yılan dişlerinden birini kırdığını anlatmıştı.

Kavanozun içinde sahiden de birkaç irice yılan dişi vardı. Kadın dengesini her kaybeder gibi olduğunda dişler cama çarpıp tıngır mıngır ses çıkarmıştı.

Zavallı şey. Zihni duman altındayken kim bilir kimi Havadisçi zannedip dişlerini sökmüştü acaba?

Bulundukları yer İncilidere'ye göre daha tepede kalıyordu. Bu güzide semtin güzel namı sağ olsun, yelkanlılar buraya fazla uğramıyorlardı. Bir tarafı çökmüş çatının kenarındaki sundurmanın altına sığınmışlardı. Güneş tam tepedeydi ve Eliz dakikalardır bir noktadan çıkıp şehrin dört yanına dağılan yılansı bedenleri izliyordu.

Neyse ki Kargayuvası'na asla yaklaşmıyorlardı.

"Sahiden de oradan geliyorlar." dedi Erez. Bir elini gözlerine siper etmiş, gözleri kısılı halde Eliz'in işaret ettiği yere bakıyordu. "Daha önce hiç dikkat etmemiştim."

"Ben de," Eliz gergin bir nefes verdi. "Ne diyorsun, sence gerçekten oraya konuşlanmış olabilirler mi?"

Erez bir süre yanıt vermedi. Gözleri ileride, birkaç mahallenin arkasında yükselen ikiz tepelere ve arasındaki dar vadide dolanıyordu. Elini indirdi. "Şu tepeler. İkili duranlar. Onların arkasında ne var?"

Kucağındaki haritadan kontrol etti. "Hiçbir şey." dedi Eliz. "Çayların kaynağı olan göl var. Sonrası alabildiğine ormanlık ve tepelik. Ta Korkazuk sınırına kadar."

"Yani boş tepelere ve ormanlara bakmaları için bir sebepleri yok." Erez bir tepelere bir de Eliz'in kucağındaki haritaya baktı. "Neden o kadar öteye kurulmuşlar ki? Şehirle tepelerin arasında mesafeye bak." Eliyle ikiz tepeler ile şehir merkezi arasında hayali bir çizgi çekti.

"İkinci bedenleri için. Tepede dolanan yılan gibi olan kanatlı yaratıklar." O sırada üçlü bir ekip tepeden havalandı ve yükseldi. "Onlara Rüzgarkesen deriz. Ve havada gördüğünden çok ama çok daha büyüklerdir. Düz zemine konabilirler ama dinlenmek için tepelere tutunurlar. Böylece bedenleri rüzgara değer. Rüzgarsız yerde uyuyamazlar ya da hızlı uçamazlar." Neden birden sesine tarifsiz özlem ve sitem dolmuştu ki?Gırtlağını temizledi. "İkinci bedenlerinin barınabileceği ve dinlenebileceği tek düzgün yer orası olmalı. Bu yüzden."

"Anladım," Erez'in sesi dalgındı. "Gördüğüm kadarıyla her yelkanlının bir tane şu uçan yılanı oluyor. Uzağında ya da yakınında." Parlak renkli mavi gözlerini Eliz'e çevirdi. "Sen hariç."

Ah. Şu tatsız konu. Bu soruyu yanıtlamamak için hızlıca bahaneleri sıraladı zihninde. "Hayret. Zenith anlatmadı mı sana?"

KAR VE KÜLDEN (Tamamlandı)Where stories live. Discover now