※18※ seni paramparça eden buzdan mazin

305 97 103
                                    

Güvenlik açısından iyeyi yanlarına almak harika bir fikirdi.

Peki Eliz'in tahammülü açısından?

Eh, pişman olmadığı söylenemezdi. Çünkü basbayağı iyenin çenesi düşüktü. Hele de azıcık da olsa uykudan sonra dinçleşip aynı ölçüde çenesi açılan Erez ile birlikte. Bir ara Eliz acaba çenelerini gerçekten arkalarında düşürdüler mi diye gerisingeri bakıverdi.

Aslında oğlanın sorduğu sorularla niyetini açık açık okuyabilmişti Eliz. Azkana'yı sormuştu. Yelkanlılara olan tavrını anlamaya çalışmış, suyuna gitmişti. Hanlık olayını sormuştu. Salikleri bilip bilmediğini. Sesi ve kelimeleri öyle tatlı, öyle sinsiydi ki...

Ama iye Erez'in saçlarına aval aval bakıp kikirdemekten kendisinden nasıl bilgi çalındığını fark etmemişti.

Fakat konuşmaları bir anlamda da iyiydi. Eliz zamanın nasıl geçtiğini fark etmemişti hiç. Güneş batmış, ortalık alacakaranlığa boğulmuştu. Ve hava iyeyle dalga geçer gibi bozmuştu. Ufacık ufacık kar atıştırıyordu.

Bu yine de Runu'nun konuşmasına engel değildi.

Runu bol bol iye dedikodusu anlatmıştı. Gerçekten bazıları fındık kabuğunu doldurmayan ama sonu korkunç bir kargaşayla biten meselelerdi. Örneğin çay toplama zamanında çaylar iki hafta geç kurudu diye yayla iyesiyle gök iyesi birbirlerine girmişlerdi. Sonunda da gök iyesinin kızgınlığıyla nem birden düşmüştü. Çaylar kurumuştu kurumasına ama bin yıllık çay ağaçları da telef olmuştu.

Ama bir tanesi var ki Eliz'in hayli dikkatini çekti: "Sen ne diyorsun, sizin o Irmaksonu var ya? Hah, o ırmağın, hani şu taa Turanak'a kadar giden ırmak, onun iyesi yeni. Yeni dediysem sizin Sekizkök'ü düzelttiklerinde atandı. İki buçuk asırlık falan olay. N'olmuş biliyor musun, bu eski iye tarikatçılarla -ay, adı dilimin ucunda- iş birliği yapıp o ırmağın kenarına yerleşmiş umurları zehirlemeye kalkışmış. Nadir'den kaçar mı bu? Zaten Havadisçilerle sıkı fıkı. Bunu söylemiş hemen. Havadisçiler de bu salağın ipini çekivermişler."

"İyeyi nasıl kandırmışlar ki?" diye sordu Erez. Önlerinde uçan yalancı ateş yönlerini aydınlatıyordu. Runu buna gerek olmadığını söylemişti ama Eliz ne olur ne olmaz diye bir tane yakmıştı.

"Bizim ölü olduğumuzu biliyorsun, değil mi, canım?" İye, Erez'in onu onaylamasıyla devam etti: "Buna da yeniden hayata döndürülebileceğini söylemişler."

Uzun zamandır konuşmayan Eliz birden dahil oldu: "Nasıl?"

"Oo, hayatım, bakıyorum da ilgini çekti." Runu kıkır kıkır güldü. "Altaçu şamanlarından biri söylemiş. O tarikatı bilirsiniz. O zamanlar bu Döngü ile uğraşırlardı. Ama ne uğraşmak. Gerçi hala uğraşıyorlar. Ama sayılarını baya azalttı sizinkiler." İki çocuğun da sabırsız bakışları ile konuya döndü. "Neyyyse, basitçe o zamanlar da ölüleri diriltmeye çalışıyorlarmış."

"Nasıl diriltmek?" dedi Eliz. "Payıyla birlikte mi?"

İye hevesle baş salladı. "Payıyla birlikte. Özellikle payı için. Nadir'in yaptığı gibi değil yani, korkmayın. Onunki çok masum bir teknik. Cesedi yürütüp kukla gibi kullanıyor o kızcağız. Gerçi o da zamanında o tarikattandı. Kallavi büyücüsüydü hem de. Ne diyorlardı ona? Çiçekli böcekli bir lakabı vardı?"

"Gül Cadısı." dedi Erez sabırsızca. "Payı için diriltiyorlar demiştin. Nasıl oluyordu bu?"

Runu ellerini kaldırdı. "Nasıl yaptıklarını bilmiyorum. Ama bana anlatanlar görüp görebileceğin en zalimce büyünün o büyü olacağını söylemişlerdi. Zaten söylentiye göre tarikattaki herkese göstermezlermiş bu yöntemi. Sadece en iyilere ve en güvenilirlere. Her nesilde belli sayıda kişi bilirmiş bunu."

KAR VE KÜLDEN (Tamamlandı)Where stories live. Discover now