※22※ zihnimdeki kabus ve kalbimdeki kaos

213 41 49
                                    

Gün ağarana dek gerçekten uyuyup uyumadığını pek anlamadı Eliz. Yağmurun coşkuyla yağdığı bir an gözlerini kapatıyordu ve sonra sadece bir dakika geçmiş gibi geliyordu. Gözlerini açtığında yağmur hemen hemen durmuş oluyordu. Kabus bile denmeyecek kopuk ama gerçek gibi capcanlı görüntüler dürtüklüyordu onu.

Bir ara Arbuz'da, evindeydi. Adanın oraya has, mor ve turuncu renkli kaplan zambaklarının kokusu sinmişti eve. Bahçelerinden geliyordu bu koku. Annesi her bahar ekerdi bu zambakları.

Üst kattaki odasındaydı. İnce tülden perdesi serin okyanus rüzgarları ile havalanıyordu. Açık kapıdan Alyaz'ın yatağını ve çok sevdiği yeşil pikesini bile görebiliyordu. O kadar iyi hatırlıyordu ki bu detayı: Aşağıdan tabakların ve çatalların birbirlerine çarpış sesine karışmış anne ve babasının konuşmalarını.

İrkilip gözlerini açtığında az daha aşağı kata inmek için Alyaz'a seslenecekti. Ama sesini bile çıkaramadı. Bir devrenin elektriğinin kesilişi gibi bilinci birden yine karardı.

Şimdi elinde uzun ama kör bir pala olan rakibine bakıyordu. Kendi elleri boştu. Yalnızca avuçlarını ve parmaklarını korumak için sardığı bezler vardı, hepsi bu.

Yan taraftan turuncu saçlı bir kadın bağırdı. Nara'ydı bu. Nadir'in kız kardeşi. Onun bağırmasıyla Eliz'in üç misli güçlü rakibi atağa kalktı, palayı kızın canına kasteder gibi savurdu. Eliz bir kez kaçabildi. İkinci saldırıda yüzünün üstüne düştü.

Patlayan dudaklarının acısıyla uyandı. Hala izi duran yaralarına elini götüremedi bile. Bir baykuşun gecede yankılanan meşum sesiyle yine kabuslarına gömüldü.

Bu kez okuldaydı. Sınava yetişmek için harıl harıl merdiven çıkıyordu. Merdivenler alabildiğine insan doluydu. Kalabalığa göre hayli küçüktü yaşı. Diğerlerinin arasından sıyrılmaya çalışıp bir üst kata ulaşmaya çalışıyordu. Saf, ufak bir kız gibi gelene geçene sınava gireceği dersliğin nerede kaldığını soruyordu.

Sahi, hangi sınava girecekti? Topoloji mi? Yok, hayır, o dersi ikinci yılında almıştı. Diferansiyel denklemler o halde. Evet, bu ilk yıl dersiydi.

Fakülteye başladığı zamanlarda daha on iki yaşındaydı.

Yeniden uyandığında bu sefer etrafındaki herkesin garip garip bakışlarından tüyleri ürpermiş halde buldu kendini.

Ama kimseler yoktu. Nem ve toprak kokan oyuktaydı. Bir yanağı ve şakağı sıcak bir gövdeye yaslanmıştı. Her bir nefeste Eliz'in başı hafifçe alçalıp yükseliyordu. Acayipti, evet, ama taşın üstünde oturmaktan kemikleri sızlasa bile aslında pek de rahatsız değildi. Öyle ki kabus görmeyeceğinden birazcık emin olabilseydi gözlerini tekrar kapar, uyumaya devam ederdi.

Ama sanki kalabalık hala oralarda bir yerdeydi. Eliz'in göremediği gözler yine ona bakıyordu.

Başını koyduğu bu sıcak ve rahat gövde bile tedirginlik ile içinin kıpır kıpır olmasına engel olamadı.

Başını kaldırıp doğruldu. Uluyel... Gece boyu uyuduğu yeri görünce az kalsın avcuyla alnına vuracaktı.

Bir bahçenin istilacı otu gibi oyuğa yayılmıştı Eliz. Zavallı oğlanı kendi köşesinde sıkıştırmış -uzun gövdesini oyuğa sığdırmak için iki büklüm kalmıştı Erez- , bir de bu yetmez gibi oğlanın göğsüne yaslanmıştı.

Eliz'in kesik kesik de olsa uyuyabilmesi pekala anlaşılabilirdi. Tek eksiği yastığı kalmıştı neredeyse! Ama arkadaşına hayretle baktı. Başını yandaki duvara yaslamış, bacaklarını da ıslanmamak için iyice kendine çekmişti. Eve gidene kadar zatürre olmadıysa muhtemelen trendeyken olacaktı çünkü gece boyu sırtını buz gibi kayaya yaslamıştı.

KAR VE KÜLDEN (Tamamlandı)Kde žijí příběhy. Začni objevovat