※16※ ikimizin de bilmediği bazı tuhaf detaylar

314 97 110
                                    

"En kötü ne olur ki?" Oğlan elindeki bohçayı bir kez daha kulağına yaklaştırıp söyle bir salladı. "Zararsız gibi."

"O şeyi o kadar çok salladın ki zararsız olsa da sonunda habis şeyleri üstümüze musallat edeceksin." diye homurdandı Eliz. Parmağından akan mürekkebi, artık bez niyetine kullandığı cübbenin kirli kumaşına sildi. Olmuştu işte. Görece düz, kahve tepsisi büyüklüğünde bir kayanın üstüne çizdiği daireyi tamamlamıştı.

"Edebilir miyim?"

"Hmm?" Eliz başını rünlerden kaldırınca Erez'in kedi gibi meraklı gözleriyle karşılaştı. Bohçayı öyle bir şekilde tutmuştu ki sanki Eliz evet dese de hayır dese de kutuyu inadına sallayıp ne olacağını izleyecekti. "Senin bilmediğin şeylerden korkun yok mu hiç?"

Biraz düşündü. Bir iki saatlik uyku ile kafası yeniden muzurluklara çalışmaya başlamışa benziyordu. Uluyel, beş yaşında gibi! "Yoo, bilmediğimi merak ederim. Bildiğimden korkarım."

Eliz çevik bir hamleyle öne uzandı. Erez'in elinden kutuyu kapıp yerine geri oturdu. "Hiç kedi ve kaynar suyla dolu tencere metaforuyla anlatılan, merakla ilgili bir ders veren hikayeyi duymuş muydun?"

Erez kıkır kıkır güldü. "Duyduysam bile ders çıkarmamışımdır."

"Tahmin etmeliydim." Eliz bohçanın kumaşını açtı. Kutu da kumaşı gibi açık renkliydi. Ama boya değildi bu. Tahtanın kendisi açık renkliydi. Kutuyu dikkatlice çemberin ortasına koydu. Hazırladığı kara kağıtlardan birini iki parmağı arasında tuttu.

Hadi bakalım.

Uyanıp olacakları sabırla bekleyen payına erişti.

Zor olan payına aşina varlıktan ve yokluktan yardım istemek değildi. Çünkü Eliz'i bilen varlık ona koşulsuz itaat ederdi, onu tanıyan yokluk uysallaşıp söz dinlerdi. Bir şeyi istediğinde payı yalnızca sesini iletebileceği bir araç, bir ulak olurdu.

Zor olan asi payını doğrudan kullanmaktı. Pay dedikleri güç bizzat Denge'nin parçasıydı. Denge ise kainatın kendisi. Bedenler doğar ve ölürdü, faniydi. Zamana karşı savunmasızdı. Çöldeki kayalar gibi ufalanır, kum olurdu vakitle. Gelir ve geçerdi.

Ama pay ebediydi. Ruhu bedene zamklayan kadim bir bağdı. Döngü işte buydu. Yeniden doğuş ancak pay ile mümkün olurdu.

Denge'deki her bir payın miktarı önceden belliydi. Adi ve şeytani bazı yöntemler dışında miktar hep aynı kalırdı. Artmazdı. Azalmazdı. Bedenleri sırayla ruhlara bağlardı. Yaşama doğardı. Ömürle birlikte anılarla şekillenirdi. Ölümle birlikte yeniden sıraya girerdi. Yeniden doğmak için. Her şey gibi pay da değişirdi. Hatıraları saklardı.

Pay denilen şey geçmiş hayatların birbirinin içine geçmiş ortak bilinciydi.

Ama geçmiş yaşamların hatıraları bir lütuf değil; bir zehir, devası olmayan bir illetti.

İşte, zor olan bu bağa ve dolayısıyla geçmiş ömürlerin birleşik bilincine hiç dokunmadan onu şekillendirmek, eğip bükmekti.

Ve asıl güç de tam manasıyla buydu.

Eliz bu kez ne soğuktan ne karanlıktan ne de durgunluktan bir şey istedi. O kadim, yaşlı ve tehlikeli birleşik bilince yaklaştı. Ellerini ufacık da olsa o bilince dokunduracak olsa daha ne olduğunu anlayamadan paramparça olurdu zihni.

Dikkatle iradesini kullandı. Artık sona ermiş, ismi unutulmuş hayatlarını ellerini sürmeden eğdi.

Aslında nazik davranmaya çalışmıştı. Ama hayatların her biri inatla direndi Eliz'in hamlesine. Şimdiki zamanda bile bir keçiden daha inatçı olabilen birinin geçmiş hayatlarından daha azı beklenemezdi zaten.

KAR VE KÜLDEN (Tamamlandı)Where stories live. Discover now