※2※ tuhaflıklarla dolu bir başka karşılaşmamız

695 161 157
                                    

Nasıl? Operatör orada olmamalıydı. Saatlerce beklemişti yüklerin bitmesi için! Yük indirip kaldırma işi tamamlanmış olmalıydı. Henüz planını şekillendirirken pek çok gün buraya gelmiş, saatlerce prosedürleri incelemişti. Operatörün aşağıda olup evrakları doldurması lazımdı şimdi. Terslik çıkaranın bu olmaması gerekirdi. Ama-

Operatör kabinden dışarı sarktı. Eliz'in rüzgardan ve dalgalardan hiçbir şey anlamadığı şeyler bağırdı. Etraftaki personele ya da devriyelere.

Arkasını döndü. Geldiği yöne doğru koşmaya başladı.

Nasıl? Nasıl?

Bir kasaya çarpınca yalpaladı. Kolundan omzuna ilerleyen buz gibi acıyı duymadı bile. Adımları birbirine girdi, çantasının ağırlığıyla geriye düşecek gibi oldu. Ama hemencecik toparlandı.

Gerisinden birileri bağırıp çağırıyordu. Tepesindeki vincin ışığı birden parladı. Panik vücuduna zehir gibi yayılıyordu. Öyle ki kesilen kolunun acısını ve montundan içeri giren soğuğu hissetmedi bile. Nasıl o herif oradaydı hâlâ?

Kör bıçağını sıkı sıkı tuttu. Önüne çıkan kasalara toslamamak için kıyı tarafına geçti. Işığın aydınlattığı alandan çıkmak için var gücüyle koştu.

Kasalar seyrelirken kıyının sınırına vardı. Şehir tarafına döndü, sağa. Daha alçak bir kasa seçti hemen. Yanına gidip metal çerçeveye tutundu. Ciğerleri cayır cayır yanıyordu. Gırtlağı da zımpara kağıdı gibi kuruydu. Yutkundu. Nefesini yakalamaya çalışırken sırtını kasaya yasladı.

Çevresini hızlıca taradı. Neleri kullanabilirdi? Limanın bu ucundaki yapay kıyı yüksek, çıkıntısız bir duvarla son buluyordu. Kasalardan birini duvara çekmediği müddetçe tırmanmasının imkanı yoktu. Denize atlayıp duvarın karşı kıyısına yüzebilirdi ama. Belki akıntıyı lehine kullanır, daha uzak bir yerden kumsala çıkardı. Ya da kayalığa. Ancak çıkacağı yerde gece devriyesinde olanlara yakalanabilirdi bu sefer. Devriyeden yalanlarla sıyrılsa bile hakkında işlem başlatılırdı. Sonra onu görenler Eliz'in liman tarafından geldiğini doğrulardı.

Düşün. Düşün. Düşün! Başka bir yol olmalı!

Gözlerini sımsıkı kapattı. Şehir. Şehre dönebilirse en azından gün aydınlanana, sokağa çıkma yasağı kalkana kadar kendini bir kuytuya saklayabilirdi. Evsiz olduğunu anlatmak, gece vakti limanda tek başına neden gezdiğini açıklamaktan daha kolay olurdu. Değil mi? Pekala, yine saklana saklana limandan çıkacaktı. Kasaların arkasına saklanır, oradan da limanın kayalığa bakan çıkışına-

Parlak, mavimsi ışık yüzüne vurdu. Işık kapalı olan gözlerini kamaştırdı. Elini yüzüne siper edip önüne baktı.

Devriyedeki ekiplerden biriydi bunlar. İki Gökçelili yelkanlı. Kandaşı. İkisi de şimdi bardaktan boşanırcasına yağan yağmur altında ve yoğun ışıkla parıl parıl parlayan, hareketlerini kısıtlamayacak şekilde gövdelerini saran, deri bağcıklı, ince zırhlarını kuşanmışlardı. Zırhları tenlerindeki renkli lekelerin neredeyse hepsini örtüyordu. Bellerindeki kemerde Gökçeli'nin meşhur, ucu kavisli kuş pençesi bıçaklarının kınları asılıydı. Eliz'i deşip parçalamak için hevesli bıçaklarsa bu iki yelkanlının elindeydi. Saldırı için gövdeleri yay gibi gerilmişti.

Ama tıslama sesi yoktu. İkinci bedenleri burada değildi. Henüz.

Yüreği göğsünün içinde patlayacak gibi gümbürdedi. Elindeki kör bıçak "Kullan beni!" diye bağırdı Eliz'e.

KAR VE KÜLDEN (Tamamlandı)Where stories live. Discover now