※29※ bana yabancı olan pek çok şey: esaret, acizlik ve sen

184 37 35
                                    

Her dakikası on yıl gibi geçen saatler akıp gitti. Mazgallı pencereden hücrelere düşen ışık önce sarardı. Ardından kızıllaşıp nihayet kayboldu. Işığın boşluğunu soğuk doldurdu. Çam kokulu buzdan hava Eliz'e nispet eder gibi görünmez parmaklarıyla kızın cildini ürpertti.

Karanlık çöktükten biraz sonra zindanın kapısının gıcırtısı tüm koridoru bir kez daha inletti. Eliz'in yüzünü örtmesine kalmadan ince vücutlu bir yelkanlı elinde simyatik ateşle cayır cayır yanan bir meşaleyle önünden geçti. Oğlanın olduğu hücrenin hizasında ama koridorun tam ortasında kalan çukura meşaleyi attı. Çukur beyaz-mavi alevlerle canlandı.

Yelkanlı geniş adımlarıyla zindanı terk etmeden önce Eliz'in parmaklıklarının gerisinden kıza korkunç ve iğrenç bir yaratığa bakar gibi baktı. Parmaklıkların dibine küfür edercesine tükürdü. Sonra da kapıyı gıcırdatıp sertçe kapattı.

Ateşle birlikte hücrelere tuhaf aromalı, acayip bir koku çöktü. Çok tanıdıktı bu koku. Yağlı, çiğ et ve limonun kötü bir karışımıydı. İnsanın burnunu sızlatıyordu. Ama tanıdıktı. Eliz kaşlarını çatarken ateşe baktı yine.

Mavi ve beyaz.

Yuha yağı!

Bunu Arbuzlular kullanmazdı ama Gökçeliler kullanırdı. Zırhların pasını atmak, eyerlerin deri kaplaması ve simyatik lambalar için kullanılırdı bu yağ. Yuhalardan yapılıyordu. Kutuplarda, denizde yaşayan devasa denizineklerinden.

Yuha hikayeleri... Çocukken annesi anlatırdı bunları. Yuha yağı ile oynayıp sonunda ellerini parçalayan ve kör olan çocukları.

Patlardı bu yağ. Bomba gibi, volkan gibi patlardı hem de. İyice ısıtılırsa veya kuvvetlice bir yere çarparsa-

Eliz'in az ötesindeki siluet hareketlendi. Başının hemen yanında yarı açık duran elini kendine çekti. Kendine gelmek istercesine gözlerini kırpıştırdı. Ama göz kırpıştırmak suratındaki yarayı daha kötü yapmış olmalı, yüzünü buruşturdu.

Eliz gövdesini parmaklıklara çevirdi. İki eliyle demirleri kavradı. Sonunda! Mavi-beyaz ateşin ışığı Erez'in tam sırtından vuruyordu. Yüzü biraz daha iyi seçilebilir haldeydi şimdi. Saç diplerine kadar uzanan kesiğinin biraz üstü şişip morarmıştı. Off, bundan dolayı bunca zamandır uyanamadı demek. Sel oğlana, kıza olduğu kadar nazik davranmamıştı.

"Erez," diye seslendi Eliz. Ama sesi yine ancak fısıltı gibi çıkmıştı. "Buradayım." Elini demirlerin arasından sokup hızlıca aşağı yukarı salladı.

Erez yattığı yerde başını Eliz'e doğru çevirdi. Sol eliyle yüzüne düşen saçları beceriksizce gözünün önünden çekti. Yüzünde kötü uyku sonrası sersemliğin bariz izleri vardı. Birkaç saniye kıza baktı, parmaklıklara, kızın tepesindeki pencereye. "Buradasın," dedi çatallaşmış sesiyle. Gırtlağını temizledi. "Gitmedin."

Eliz bir şakağını demir parmaklığa yasladı. Gözlerini kaçırdı. "Gitmedim."

"Neden?" Saf merak. Tıpkı Eliz'in bir buçuk yıl önce oğlana soru sorarkenki saf meraktan tını vardı sesinde. Alay etmeyen, suçlamayan, kötü niyet barındırmayan tını.

Eliz duraksadı. Neden mi? Hadi, söyle bakalım söyleyebilirsen. Söylemesi çok kolay ve bir o kadar da zordu. Söyle hadi, her şeyi kaybetmekten korktum de. Aptallık yapıp korkuma yenildim de. Gelecekte peşime takılacak bir canavardan korktum de. Esasen bunların hepsi üç kelimeye sığardı. Ama hiçbiri zihninden akıp diline inmedi.

KAR VE KÜLDEN (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin