11.BÖLÜM

42.3K 1.9K 341
                                    

“Sigaran var mı bi'dal?" diye sordum börekçide bize çay veren garsona.

Sare çok aramazdı ama ben sigara almak için sabah açık market bulamamıştım.

"Buyur abla," deyip bana fazladan bir dal daha sigara veren genç çocuğa minnetle, "Teşekkür ederim," dedim.

Ben sigaramı yakarken Sare, her zamanki gibi büyük bardakta açık çayını içiyordu.

"Sigara bulamadım ya... Karpuzlu ve yeşil elmalı sigaralarımı özledim."

İstanbul'dayken, aromalı sigaralarımı Duty Free Shoplardan Havaalanlarının dış hatlar terminallerinde vergiden muaf tutulan alanlara konumlanmış mağazalara denir. bu mağazalar vergiye tabi olmadığı için birçok ürün burada uygun fiyata satın alınabikir.  ya da bir şekilde temin eden yerlerden alırdım. Buraya getirdiğim sigara zulam ise bana sadece bir ay dayanmış ve dün sabah itibariyle de bitmişti.

"Burada da vardır." Sare dert etme der gibi göz kırptı.

"Ay nerede?" Umutsuzca elimi savurdum. Garsondan aldığım Camel'in yoğun ve zırnık aroma içermeyen dumanından yüzümü buruşturdum.

"Oğlum burası kaçak cenneti, dert etme! Hastalarla iki muhabbet kuralım, derler bize. Hatta getirirler bile bakarsın." Konuşmasının sonunda sırıttı.

''Viiiiii! Doktor dediğin cigara mı içermiş?!" Tüttürdüğüm sigaram elimde savrulurken, yaşlı teyze taklidi yaptım cevap olarak.

"Ahey! Ahey! Aheey.!" Sare kafasıyla beraber vücudunu da sallaya sallaya, buranın yöre halkına uyum sağlayan bir halde zılgıt yaktı. Şivesini buradakilere benzetip, "Doktorun dediğini yapiyik ama yaptığını yapmiyik hele gurban," diyerek garsonun bana verdiği masadaki ikinci sigaraya uzandı.

"Höt! Benim o!" Sigarama uzanan eline pat diye vurup geride kalan tek dala sahip çıktım.

"Ulan nankör!" Sare sigaradan vazgeçip koca bardak çayını sitemle içmeye başladı.

Cevap vermek yerine, "E hadi kalksana sen," dedim Sare'ye.

Bir taraftan da geç kalmasın diye saati gösteriyordum.
Yaklaşık bir aydır köydeki aile sağlığı merkezine dönüşümlü gidiyorduk. Dün ve bu gece Yunus'un sırasıydı. Bu sabah da sıra Sare’deydi.

''Yok yaa... Ben akşam gideceğim." Sare elini savurdu.

"Niye?"

''Ya evde çok iş var. Ben de dedim Yunus'a. O da ‘Ben bugün de kalayım, sen akşam gelirsin. İşlerini hallet,’ dedi."


"Eee adam 36 saat nöbet tutmuş olacak Sare?" Yazık Yunus’a üzülmüştüm.

''Ya bırak, ne yapıyor ki? Hasta mı var, doğru düzgün? Emin ol şu an ev işi yapmak daha zor. Hem o da otursun, TUS çalışsın işte orada."

Sare hâlâ evine yerleşememişti. Bir aydır sürekli bir şeyleri yerleştiriyor, temizlikle uğraşıyordu. Evlenip de yerleşmek daha zordu anlaşılan. Ben geldiğim gün her şeyimi yerleştirmiş üstüne eksiklerimi de tamamlamıştım.

“Öyle diyorsan…” Aslında bir nevi doğru diyordu Sare. Gerçekten, günde sadece on hasta ya geliyordu ya gelmiyordu. Neden nöbet koymuşlardı, anlaması çok zordu.

ATEŞ HATTI Where stories live. Discover now