28.BÖLÜM

37.2K 2.3K 601
                                    


Hâlâ dolu doluydu Akın'ın gece karası gözleri.

"Sana toy dediğim o sıralarda..." dedi hem yutkunup hem sesini toparlarken. "Emin ol ben de çok toydum. Ben..."

Derin bir nefes aldı.

"O ertesi gün hapını... Ben o gün sana kızıp aklını başına almanı sağlayacağımı hatta seni eğiteceğimi düşündüm Efsun. Senin kanın cesaretle deli akıyordu. Benimkisi de enaniyetle... Sendeki cesareti kınayan enaniyetim, benim celladım oldu, Efsun. Ben o gün böyle düşünerek, öyle bir hata yaptım ki... Her şeyi yönetebileceğimi sandım. Ama kul kurar kader de gülermiş..." dedi acı bir sesle. "Hem de öyle bir gülermiş ki enaniyet menaniyet bırakmazmış insanda."

"Ben bilseydim ki..." dediğinde Akın'ın gözünden akan bir damla gözyaşıyla daha titredim. O an, birikmişliğin de vermiş olduğu bir şey olsa gerek, ben de gözümden sızmak isteyen yaşa engel olamadım.

"Ben bilseydim ki Efsun, yedi sene senin şu tenine hasret kalacağım; değil seni kapımdan çıkarmak, seni ilelebet içime gömerdim. Savaşırdım ama yine de gitmene izin vermezdim. Bu hayatta savaşı ertelemenin, aslında savaşı kaybetmek olduğunu, ben sende öğrendim Efsun."

Kaşlarımı çattığımda kızarmış burnumu çektim.
"Bu ne demek oluyor?"

Akın yutkunurken başını iki yana salladı; "Ben sana toy dedim, ama asıl kendim toydum Efsun... O kadar salakçaydı ki..." derken kendine olan siniriyle derin bir nefes alıp alt çenesini kaydırdı. "Güya... Güya ben sana nasıl asker yâri olunur onu öğretecektim Efsun."

"Hmm..." derken sinir, hayal kırıklığı, hezeyan hepsi beynimde yükseldi ve acı bir gülüş firar etti dudaklarımdan. Gözlerimi devirdim bu dediğine.

"Yeterli olmadığım için mi öğretecektin?"

"Özür dilerim Efsun... Bilemezsin sensiz geçen yıllarımda ne yaşadığımı ama en azından şuna emin ol... Emin ol bedeli, benim için çok çok daha ağır oldu."

Onun gözünden bir damla yaş daha yüzümü avuçlayan eline düştüğü anda ince bir iniltiyle hıçkırdım kaybolan yedi yılımıza.

"Güya ben..." dediğinde Akın da benimle beraber hıçkırmamak için burnunu çekti. Alnı alnıma daha çok yaklaştı.

"Güya ben sana dürüst olmayı öğretecektim. Güya seni cezalandırarak seni aklımca eğitecektim. Sanki... Sanki bu haddimmiş gibi... Ama kaderin tokadını öyle bir yerden yedim ki..." dediğinde adem elması tekrar inip kalktı. "Kimsenin kimseye bir şey öğretmeye haddi de hakkı da olmadığını öğrendim. Hem de öyle bir öğrendim ki Efsun, kimse kimseden üstün değilmiş."

Dudaklarımı birbirine bastırıp bunları duymak istemiyorum der gibi gözlerimi yumdum ve başımı iki yana salladım. Ama Akın konuşmaya devam ediyordu.

"Sevse de sevmese de... Karşı tarafın sevgisinden emin olmak için kalkıp da onu bir şeylere tabi tutmanın ve kendimce cezalar vermenin, asıl toyluk olduğunu anlayacak kadar savruldum bu hayatta Efsun. Diyorum ya... Kul kurar kader gülermiş. Evet..." derken bu sefer benim nemli gözlerimden gözlerini kaçırdı.

"Peşinden ertesi gün hapı getirmem... Bazı geceler rüyama girdi. Bazen mutluydu o rüyalar..." derken tekrar acı bir tebessümle gözlerime baktı Akın. "Bazen peşinden indim o arabadan ve ne olursa olsun benimsin. Bir çocuğum olacaksa senden olsun deyip yapıştım dudaklarına. Bazen..." derken sesi gitti.

Çatallanan sesi doldurdu nefeslerimizin dans ettiği aralığı.

"Bazen..." dedi titreyerek. "Ben yine o arabadan indim ve sen bana ardı ardına tokatlar attın bunun için miydi, diye. Değer miydi, diye. Benim ne günahım vardı da bu ertesi gün hapını bana getirdin! Neden ben? Neden ben, diye çığlık çığlığa bağırdın rüyalarımda."

ATEŞ HATTI Onde histórias criam vida. Descubra agora