25.BÖLÜM

31.3K 1.5K 163
                                    

Gönlümde sonsuz bir arayış vardı.

İnsan umutlarının gözünde yaş olacağını bile bile çıkıyordu bazı yollara.

Hayaller, kafamın içinde kuruluyor olsalar da birlikte olduklarımın beni yarı yolda bırakması gerçek hayatta, tüm hakikâtiyle vuku buluyordu.

İhanet, gerçekti ve de her ne hikmetse bu gerçek, aslında olmayan rüyaları ve elle tutulamayan hayalleri yıkıyordu. Oysa hayaller elle bile tutulamıyordu.

Gerçekler kadar kalabalık olmayan bu yapayalnız hayaller yıkılmak için daha çok gençlerdi.

Hayaller... Hayallerim, aşkım, sevgim, kurduğum ufak mutluluk umutlarım, kısa ve anlık heyecanlarım ve hazlarım yalnız benimdi. Kimseyle paylaşmazdım. Onlar kimseye zarar vermeyen sığınaklarımdı benim.

Kalabalıkların bilemeyeceği kadar ıssız, kalabalıkların kirletemeyeceği kadar sakinlerdi benim hayallerim. Ama her ne hikmetse Akın ile çıktığım her yol, her kapı ve geçtiğim her eşik başıma yıkılıyordu. Yolu, kapıyı, eşiği hatta kafamı kırarak yıkılıyordu.

Bu arada gerçekten de kafam kırılmıştı.

Sağ gözüm, muhtemelen ödemden dolayı tamamen kapanmış olsa da solumdan sızan kanla kaplı görüşüm bu kadar acının içinde en son takılabileceğim şeydi. Sürekli sallanan ve kırık kemiklerimi her defasında daha da acıtan sedyenin hızı, etrafımdaki sesleri bir geçiş sürecine tabi tutuyordu.

"Tomografiye alın hemen!" diye bağıran her kimse bir daha hiçbir kafa travması olan hastanın yanında bu kadar yüksek sesle bağırmamam gerektiğini bana uygulamalı ve kafama kazıyarak öğretmişti.

Kemiklerimin acısı tarif edilemez bir hâlde olmasına rağmen acıyla inleyemiyordum. Sahi... Ben niye bağıramıyordum?

"Kanamayı durdur!" diye bağırdı biri. Bu... Bu tanıdıktı.

Bu ses Sare'nindi.

'Sare yardım et!' diye haykırmak istedim anında. Canım o kadar yanıyordu ki haykırabilsem haykıra haykıra yalvarırdım. Değil tek Sare'ye her gördüğüme şu acımı kesin diye yalvarırdım.

"Kanamayı durdurun!" diye bağırdı Sare sesi git gide uzaklaşırken. Sanki Sare de sesinin kontrolünü kaybetmişti. Sanki bir şey oluyordu ve Sare çıldırmış gibi çığlık atıyordu.

"FIŞKIRIYOR GÖRMÜYOR MUSUN GERİZEKALI MISIN?! NEKROZ OLACAK NEKROOZ!"

Bazı şeyleri bilmek, daha doğrusu çok şey bilmek, insana haddinden fazla rahatsızlık verirdi. Cahil mutluluğunun her daim arananlar listesinde olmasının yegane sebebi de bu olsa gerekti. Sare'nin nekroz diye bağıran ve içimi kemiren bu sesi, neremin kesilme tehlikesinde olduğunu bile bilmediğim şu lanet hâlimle beni isyana sürükledi. Bilincim daha açılmadan nekroz olmanın paniğine kapılmıştım.

Bu anda, kafamda nedense, sevişirken Akın'ın gömleğinin içinde gördüğüm karnında yer eden derin ve vahşi kesikler belirdi. Gözlerim, o kesikleri gördüğüm ana tekrar geri gitti.

Akın'ın parçalanmış göğüs kafesi ve karnı Allah bilir kaç saatlik operasyonla ve kaç dikişle dikilmişti. Ve ben, bulaştığım bu kanlı dünyada sürpriz olmayan bir sonla bu can pazarına girmiştim. Oysa Akın'ın bedeni bile bana 'tehlikeli' diye haykırmıştı. Lanet olası Akın, beni uyarmasa da bedeni sanki dile gelip, 'sakat burası, yaklaşma,' demişti aslında bana....

Adamın karnında neredeyse tabela asılı gibi koca koca yarıklar vardı ama ben o mâlum anlarda yine mâlum olan bir taraflarımın derdine düşüp, o tabelaları es geçmiştim. Köprüden önce son çıkışı nerede kaçırmıştım bilmiyorum ama şu anda burada, bedenimin bir parçasını kaybetmek yerine ölmeyi yeğlerdim!

ATEŞ HATTI Where stories live. Discover now