24.BÖLÜM

31.5K 1.6K 243
                                    

“Yedi senedir düşündüğüm gibi düşüneceğim seni. Ne daha az ne daha fazla. Tam yedi senedir seni düşündüğüm gibi yine seni düşünmeye devam edeceğim Efsun. Az olan tek bir şey varsa o da hasretimdir. Sana olan hasretim, sen yanımdayken dahi dinmeyecek ama şu geçip giden yedi seneye kıyasla içimde daha az olan tek duygu hasretin olacak. Artık ben sana daha az hasret kalacağım Efsun.”

Gözlerim ona yenilmeyi reddetti.

Sevişi yalandı, sevişmeleri gerçek.

Yalanlar acıydı, gerçekler haz dolu...

Haz dolu her an ise koca bir yalan. Koca bir yalana saplanmayı tercih ediyordum, edecektim de...

Her ne kadar sözleri yüreğimi ısıtmaya ant içmiş gibi bir bir dolsa da içime, bunlardan zerre etkilenmemiş gibi donuk ve bomboş baktım yüzüne.

"Geçen kırdığın tabağı temizlemeden gitmişsin. Şimdi mümkünse kırdığın o bardağı temizle lütfen." Sesim soğuktu.

"Geçen tabağı, ben değil, sen kırmıştın. Temizlerdim yine de problem değildi benim açımdan ama acil çağırıldığım için çıkmak zorunda kaldım.” Dedi yavaş yavaş konuşurken.

Demek ki belki de gitmeyecekti. Göreve çağırıldığı için gitmişti. Ama yine de bir not dahi bırakabilirdi…

“Her neyse…” dedim dediklerine ilgisiz bir şekilde gözüküp, bir yandan da ağrıyan şakaklarımı okşarken. Ayaklarımı koltuktan sarkıtmış Akın'ın muhtemelen ben uyurken üzerime örttüğü battaniyeyi itiklemiştim.

Akın benim bu ilgisizliğimi izledi dik ve keskin bakışlarıyla. Hayır yani ne bekliyordu? Aman Allah’ım Akın beni düşünüyormuş diye havalara uçup, tören alayı gibi ortalığı birbirine katmamı mı?

Bazı özürlerin kıymeti olmazdı, çok geç kalındıysa… Bazı sevgilerin kıymeti olmazdı, yine çok geç kalındıysa… Bazı önemseyişler bu şekildeki önemsizmiş muamelesine mahkumdu, özellikle yıllardır kenar süsü gibi yaşamaya mahkum bıraktıysa.

Elimi yüzümü yıkadığımda içerideki cam parçalarını faraja çektiğini duyabiliyordum. Havluyla kurulamadan nemli yüzümle çıktım lavabodan. Akın da yüzüme bakmıyordu. Yüzüme bakmayacaksa ne bok yemeye buraya gelmişti anlamıyordum.

“Niye geldin?” dedim ondan önce davranıp bumbuz sesimle mutfağa girerken.

“Geldim…” dedi kollarını kavuşturup kalçasını tezgaha yaslarken. Var mı itirazın der gibiydi vakur tavrı. İtirazdan çok alayına isyan durumundaydım ben.

“Hmmm…” dedim su ısıtıcıda kendime sallama çay yapmak için su ısıtırken. “Peki niye geldin? Seks yapamayacak kadar yorgunum. Seni görmek istediğimi veya bir işime yarayacağını sanmıyorum.” Dedim soğuk bir sesle.

Gözlerini sabreder gibi yumduğunda başını benden başka yöne çevirip dertli ve uzun bir soluk verdi.

“Konuşuruz dedik ya telefonda?” dedi asi bir sesle dilini ağzının içinde gezdirirken.

“Ne konuşacağız Akın?” dedim ona hiç bakmadan ısınan suyu yeşil çayın üzerinde gezdirdiğim sırada. “Hayatımın içine sıçtın, sıçmaya da devam ediyorsun işte. Ne konuşacağız?...” Elimi burnuma götürüp sıkıntıyla ovaladım. “Olan oldu zaten, ama madem yapacaksın böyle emrivakiler bari öncesinde bana haber ver. Bak artık hani senin zaten empatiden yoksun olduğunu ben fazlasıyla anladım ama bir haber ver ya…” derken en sonunda ona baktım sitem eder gibi.

“Anlamıyor musun Efsun? Yapmak zorundaydım. Yapmak derken dediğim gibi ben yapmadım ama babanla güvenliğin için konuşmak zorundaydım. Sen ne bok yemeye taa buraya Hakkari’ye geldin bilmiyorum ama ben seni korumak zorundayım. Madem geldin, olduğun her yer ekstra korumalı olacak!”

ATEŞ HATTI Where stories live. Discover now