29.BÖLÜM

51.7K 2.7K 1K
                                    

Bacaklarım neredeyse hastanede gözlerimi açtığım o günden bir ay sonra alçıdan çıkmışlardı. Ve de şimdi alçıları çıkardığım vaktin üzerinden de bir ay geçmişti.

Hastaneden taburcu olmuştum.

Fizik tedavi ve rehabilitasyon merkezindeydim ve burada sık sık olan seanslarıma itinayla geliyordum.

Tutunduğum gri tırabzanlara var gücümle asılıyor ve ayakta kalmaya çalışıyordum. İki taraftan şerit hâlinde uzanan trabzanlar yaklaşık yüz metrelik bir yürüyüş parkuru oluşturuyordu.

Ayaklarım bedenimi taşımak konusunda pek başarılı değildi. Bacaklarım hâlâ gücünü tam olarak toparlayamadığı için bedenimin ağırlığının çoğunu kollarıma ve ellerime vererek yavaş yavaş da olsa adım atmaya çalışıyordum.

Bacaklarım alçıdan çıktığından beridir yani yaklaşık bir aydır fizik tedavi görüyordum.

Bacak kaslarım, genel itibariyle ciddi manada zayıflamışlardı. Tekrar normal yürüyebilmem için de bu fizik tedavi seanslarına ihtiyacım vardı.

Annem neredeyse her gün yanımdaydı ama yanımda olduğu anların yarısından fazlasında, benimle hep babamın dedikodusunu yapmak istiyordu. Eğer biraz daha baban böyle yaptı, baban şöyle yaptı, derse annemin İstanbul’a gitmesi ve kendime yardımcı olarak başka birilerini bulmak konusunda ısrar edecektim.

Biraz tökezlediğim anda abim tuttu hemen ellerimden.

Sürekli olmasa da ara sıra abim de yanıma geliyordu ve onun olduğu zamanlarda kendimi daha rahat hissediyordum.

Akın ise bundan yaklaşık bir ay önce bir gece vakti gene hastane odasına gizlice yanıma girmişti. O gece  yanıma sızıp, bana; "Bir süreliğine gitmem lazım," diyerek aslında veda etmişti.

Bense Akın'ın bana olan vedalarını hiç sevmediğim ve asla da sevemeyeceğim için olabilecek en umursamaz ve iplemez hâlimle; “Niye bunu bana söylüyorsun ki? Bana ne?” demiştim ona.

“Niye? Beni merak etmez misin, hiç?” diye sormuştu yine o kendinden emin ve fazlasıyla davetkâr gülüşüyle.

“Birincisi seni merak etmem…” derken oldukça cool ve havalı gözükebilirdim tabi eğer ayaklarımda o lanet alçılar ve götümün altında işemem için hazır tutulu hasta bezi olmasaydı.

“İkincisi de Akın, şu an seninle benim müşterek olarak tek becerebildiğimiz şeyi, yani seksi, yapmak için hiç uygun bir durumda değilim!” demiştim.

Akın ona yine; sadece seks arkadaşı muamelesi yapmama gözlerini devirip;
“Hâlâ mı böyle düşünüyorsun?” diye tısladığında, “Her daim!” diye anında cevap vermiştim ona.

"O zaman şu düzeltmeyi yapmadan geçemeyeceğim Efsun, 'birlikte becerebildiğimiz' diye söylemeyecektin o cümleyi. Çünkü BENİM seni becerdiğim tek nokta, diye söylersen o kısmı, bizim için daha yerinde bir tabir olur bu!" diye tısladı, sinirlerimi zıplatacağını bile bile.

Elimi oynatabilsem yanı başımdaki monitörü kafasına fırlatacaktım. Kesinlikle fırlatacaktım!

"Sen aşağılık, pislik, fırsatçı, gebermeyi de çok çok hak eden bir adamsın!" diye tısladım dişlerimin arasından.

Akın ise bu hâlimi tatlı bulmuş gibi alt dudağını ısırarak uzaktan da olsa bana öpücük atıp; "Her daim!" dedi.

Yanıma gelmek yemiyordu o an muhtemelen ki uzaktan uzaktan öpücük atıyordu bana. Elimi oynatamasam da bu tarafa geldiği an suratının ortasına tüküreceğimi biliyordu. Uzaktan kaş göz yapmakla yetiniyordu. Ah, bir bu hatta gelseydi, elim ayağım oynamasa da lama gibi tükürmesini bilirdim.

ATEŞ HATTI Where stories live. Discover now