32.BÖLÜM

6.7K 314 40
                                    

Evime girdiğimde günlerdir yıkanmamış bulaşıklar, tezgahın üzerinde yığılıydı.

Nedense iyileştiğimde yapmak üzerine ertelenen bir sürü işle doluydu ev. Ama iyileşince çalışmaya başlayıp daha çok erteleneceğinin de farkındaydım. Kendime yardımcı birilerini bulsam iyi olacaktı...

Kendimce ufak bir sandviç hazırladığımda telefonum tekrar çaldı. Sırıttım çünkü inşallah Fatmaların oğlu Murat vasıtasıyla annem patlamıştı. Şimdi ne dalga geçecektim onunla ama!

Annem inşallah patlamıştır diye büyük bir umutla seke seke telefona ilerlediğimde bilinmeyen numarayla;

"Siktir! Banka!" deyip telefonu kaydırarak meşgule verdim.

Aksiyon yoksa çenemi yoramazdım şimdi. Bankalar sıkıcıydı.

Zaten hiçbir şey sandviçimi acilen yememe de engel olamazdı. Beyinsel tokluğun o bir türlü gelmek bilmediği ve kendi kendine yemek yemenin de vermiş olduğu o rahatlıkla midemi davula çevirdiğim anda parmağımda kalan son labneyi de emdim ve hâlâ ışıldayan telefonum nihayet gözümü alıp dikkatimi çekmeyi başarmıştı.

Israrla arayan banka olamazdı. Ama yine de siktirsindi.

Telefonumu bir kez meşgule verince o numara tekrar aradığında bu kez sessize otomatik alıyordu. Bu da engellemesem de aynı numara tarafından rahatsız edilme durumumu özellikle hasta bakarken ortadan kaldırıyordu.

Gerçi bayadır durumum belliydi hasta bakmıyordum ama bu aralar da keyfime bakıyordum. Keyif de önemliydi, canım.

Parmaklarımdaki labneyi tek tek emerken ısrarla çalan telefonuma baktım gözlerimi kısarak.

"Pekala!..." dedim ellerimi masaya vururcasına koyduğumda. "Uzun bir süre hiçbir kurum veya kuruluşa bulaşmamıştım ama madem ısrarla bunu talep ediyorsunuz... Peki o zaman! Delirmeye hazır olun bay bayan müşteri hizmetleri!"

Koltuk değneğime dayanarak telefona ilerlediğimde deşarj olacağım içinse içten içe mutlu olmuyor değildim. "Siz kaşındınız... Allah'ım görüyorsun ben iyi bir insan olmaya çalışıyorum ama onlar rahat durmuyor!" derken telefonumdaki on cevapsız aramaya şaşırdım bir yandan da.

"Ov bu ne yaa? Bir banka on kere arar mı yaa? Bu kesin gsm şirketi filan... Ahaaaa! İşte şimdi daha çok sıçtım çarkınıza!"

Bankalara bulaşırken beni kredi olumsuz notlular listesine alırlar mı diye bir tık korkuyordum ama nedense GSM şirketleri konusunda biraz daha rahattım. Hele ki haksızlarsa... İşte o zaman vay hallerineydi.

"SOLİ KA YOOO!" (Jeoli Gayo) Korece beni dahat bırak diye bağırarak açtım telefonu.

"Efsun?..." dedi hızla, endişeli ve tok bir ses.

"A... Akın... Hay şansımı sikeyim ben!..."

"Korece mi konuşuyorsun sen?" diye soran Akın bir çocuğu eğler gibi sesini şefkate bürümüştü.

Sesini duyarken kalbimin hızlanması beni sinirlendirmişti. En çok bu kaypak kalbimden sonra da Akın'dan nefret ediyordum. Yok ya... Sıralama yoktu. İkisinden de aynı nefret ediyordum. Kalbim eşittir Akın'dı. Şerefsiz kalbim yedi sene can çekişmiş sonra Akın'ı görünce gene muhtırayı çekmişti.

"Sorma..." dedim gözlerimi devirip sırtımı telefonun asılı olduğu duvara yasladığımda. "Yalnızlıktan kore dizilerine sardım bu aralar. Gerçi onlar herkesi sarıyor..."

"Hmmm..." dedi Akın, sanki bu dikkatini çeken bir şeymiş gibi. "Yalnız mısın?"

Yanlış kişiye yanlış tüyo verdiğimi o an anladım ve hızlı bir toparlama durumuna geçtim.

ATEŞ HATTI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin