12.BÖLÜM

37.8K 2K 530
                                    

2 GÜN SONRA

"Batikon," dedim tedirgin gözlerimi, en ufak bir yanlışımda beni öldürmeye hevesli kadına çevirdiğimde.

Bundan iki gün önce çorbacıda, "Dur!" diyerek beni vurulmaktan kurtaran kişi yani onlara göre asayiş(!) yapılanmasının başı olan Jiyan beni ölmekten kurtardığı için ona, ehveni şer, tabirini kullanabilirdim.

Lakin tabi sadece o an için...

Aynı bokun lacivertiydi o da...

Jiyan, her ne kadar benim için doktordur, yaralı yoldaşlarımız için belki işimize yarayabilir diyerek beni yaşattırsa da bana bakışlarından tek amacının bu olmadığı anlaşılıyordu.

Kafama çuval geçirilerek, apar topar yurt dışına çıkarılmış ve anladığım kadarıyla Hol kampına getirilmiştim.

Buraya getirildiğim süre zarfında ve burada olduğum müddetçe de Jiyan'ın rahatsız edici bakışlarına maruz kalmıştım.

Tahminim üzerine iki gündür buradaydım.

Sadece tahmin edebiliyordum çünkü hiç gün ışığı görmemiştim. Etrafta konteynırlar olsa da benim olduğum yer toprağın hatta bir kayanın içi gibi bir yerdi. Soğuk ve rutubetli.

Korku ve endişemi içimde tutuyor, nefes aldığım süre boyunca nasıl kaçabilirim diye düşünüyordum. Lakin buradaki portatif savaşçılar -ki onlar kaçırdıkları ve eğittikleri çocuklara bu adı veriyorlardı- bile kaçamıyor veya bir yere gidemiyorken ben nasıl gidecektim, muammaydı.

"Şuradaki kahverengi büyük kutu," dedim tekrar, batikon ne, der gibi bana bakan Havin'e.

"Öldürmeyesen!" dedi batikonu bana uzatırken nefret dolu kısılmış bakışlarıyla.

''Yarayı temizliyor bu," diye mırıldandım sadece.

Batikonu attığım dikişin üzerinde gezdirirken gergin tavırlarım barizdi. Tahmini on altı veya on yedi yaşlarında bir erkek çocuğuydu elimin altındaki. Daha tutamadığı silahla talim yaparken kendini ayağından vurmuştu ya da bana denilen buydu. Bilmiyordum.

"Bitti mi?" Havin aynı sert ses tonuyla bir kez daha sordu. Bandajı çektikten hemen sonra ufak bir hareketle başımı salladım.
Ellerimi hemen bağlamaya koyulan Jiyan, bu işi uzata uzata yaparken bir yandan da nefesi yüzüme gelecek şekilde sahte bir şefkatle, "Dinlen biraz, çok yoruldun, "dedi gülerek.

Havin'in gözlerini devirdiğini ve sırıtan diğer bir adamla bakıştığını gördüm. Güya bağladığı ipten ama aslında ellerimden tutan Jiyan beni, eczaneleri patlatıp stokladıkları ilaçların olduğu bu odadan çıkarmak için kapıya götürmeye başladı.

Arkamdan Havin'in diğer adama alayla, "Sence kaç gün dayanır?" dediğini duydum.

"Çok değil... İki güne siker atar," dedi adam da aynı laubalilikle gülerek.

İsteseler anlamadığım başka bir dilde konuşurlardı ki zaten genelde konuşmalarını başka bir dilde yapıyorlardı. Lakin bu sefer ben, bunları anlayayım diye kasıtlı olarak Türkçe konuşmuşlardı.

Duvarları bile kayadan olan karanlık koridor boyu kaldığım in gibi yere giderken Jiyan, elini bir anda kalçama attı. Fark eder etmez hızla yana doğru kaykıldım ve ne yaşadığımı idrak eder etmez de sinirin hâkim olduğu soluk soluğa bir nefretle ona baktım. Bağlı ellerimi de havaya kaldırmış sanki ona saldıracak gibiydim.

"Sakin, sakin ol güzelim," dedi laubali gülüşle.

''Yanlışlıkla elim çarptı."
Çenem kasılsa da hiç cevap vermeden bildiğim bu yolu o arkamdan gelirken yürümeye devam ettim.

ATEŞ HATTI Where stories live. Discover now