11.Rubies Gezegeni

4.4K 408 60
                                    

Merhabaaaa, çok uzatmıyorum ve sizi bölümle başbaşa bırakıyorum. 😘❤️

***

Kaç gün geçmişti, neredeydik? Hiç bir fikrim yoktu. Zaman kavramını çok önceden kaybetmiştim. O, olaydan sonra Rheyold ile aramızda garip bir soğukluk vardı. Eskisi gibi bana dokunmaya çalışmıyor, benimle iletişime geçmiyordu. Çoğu zaman yanıma dahi gelmiyordu. Üstelik fazlası ile gergin ve sinirliydi. Sanki bir şeyler onu rahatsız ediyormuş gibiydi.

Açıkçası bu durum hiç hoşuma gitmiyor ve beni endişelendiriyordu. Sözümü tutacağımı düşünmüyordum. Ama onun bu davranışları beni korkuttuğu için, mecburen sözümü tutmak zorunda kalıyordum. Dediği gibi sözünden çıkmıyor, ona baş kaldırmıyordum.

Hoş, dediğim gibi zaten benimle eskisi gibi konuşmuyor ve yakın durmuyordu.
Yine yalnız kaldığım ve evreni soluksuz izlediğim bir gün daha geçiyordu. Hareket ettiğimiz artık çok belliydi. Yanından geçtiğimiz her şey flu bir şekildeydi. Bir kaç kere beni dışarı bakmam konusunda uyarmıştı. Gözlerime zararlıymış. Fakat yine de kendime engel olamıyordum. Evren muhteşemdi! Üstelik şimdi hareket ettiğimiz için karanlık moda giriş yapmıyorduk.
Boynumu okşayan soğuk bir nefes ve hemen ardında gözlerime takılan koyu renk camlı gözlük ile daldığım düşüncelerden ışık hızı ile ayrıldım.

"Güzel gözlerinin zarar görmesini istemeyiz değil mi?" Önümde duran ve diğer günlere göre göre keyfi yerinde olan adamı bembeyaz cam gözlüğün arkasından izledim.

''Bu ne işe yarıyor ki?'' dedim gözlüğü gözlerimden çekip incelerken.

Kalın çerçeveli, tamamen beyaz olan gözlüğün cam kısımların da renkli geçişler vardı. Burada olan üst düzey teknolojiye karşı, gözlük fazlası ile sıradandı.

''Radyoaktif ışınımlardan korunmak için. Geminin dış koruması ve camlar da bu görevi fazlasıyla üstleniyor. Fakat nadiren de olsa yüksek salınımlar geçiş yapabiliyor. Bizi etkilemez ama fazlasıyla narin bir göz yapısına sahip olan eşlerimiz etkilenebilir.'' O olaydan sonra kurduğu en uzun cümleydi sanırım. Demek ki bir şeyleri yoluna koymuştu.

''Anladım.'' Gözlüğü bir süre daha inceleyip yanıma koydum. Anında kaşları çatıldı.

''Onu takacağını düşünüyorum. Bu yüzden uyarmayacağım.'' Anında sertleşen sesi ile yüzümü buruşturdum.

''Kullanacağım.'' dedim sadece.

Saçlarımı okşayarak başını salladı. Fazla temasa girmemişti. Bu durum aklımı toparlamak için bana fırsat verse de, işkillendirmiyor da değildi. Kendinden emin adımlarla ve arkasında sürüklediği göz alıcı siyah pelerini ile olması gereken yere geçti. Önünde büyük bir harita açılmıştı. Belirli noktalar parlıyor, bazı noktalar hareket halinde gibi sürekli konum değiştiriyordu. Gümüş bedeni loş ışığın altında göz kamaştırıyordu. İnsan gözlerini ondan başka bir yere sabitleyemiyordu. İster istemez kendimi ona bakarken, onu incelerken buluyordum. Tabi bu kısımlarda büyük kıyaslamalar da yapıyordum.

Bunlardan en çok dikkat çekeni beden ölçüleriydi. Sanki tüm Akirliler bir elden çıkmış gibiydi. Kaslarla bezenmiş bedenleri, kendi dünyamdaki en kaslı erkekten bile daha güçlü görünüyordu. Kalın boyunları, omuzları ile birleşerek tıpkı bir aslan yelesi gibi görünmelerini sağlıyordu. Kemikli elleri, büyük ve soğuktu.

Temel olarak bize benzeseler de, aslında ne kadar farklı olduğumuzu baktıkça daha net anlıyordum. Ayrıntılı incelemem, üzerimde hissettiğim bakışlarla yarım kaldı. Şimdi tüm ilgim onun beni izleyen civa rengi gözlerindeydi. Loş ışıkta göz bebeklerimin büyüdüğüne emindim. Fakat onda böyle bir durum yoktu. Her daim net bir şekilde görebilen, göz bebeğine sahip olmayan, tamamen tek renkten oluşan gözleri korkutucu olsa da, çekiciliği daha fazlaydı.

KaçışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin