16.Kitap

4.4K 385 121
                                    

Merhabaaa, 🥰

Aslında bölümü dün atacaktım. Fakat dedim ki Rheyold olmadan bölüm mü biter. Sonra 'tak' diye aklıma bir fikir geldi. Dedim ben bunu yazarım. 🤭😂

Sonuç olarak karşınızdayımmm.

Hepinize iyi okumalar. ❤️🌼

***

Yemyeşil ağaçların arasında, etrafımız rengarenk çiçeklerle sarılıydı. Burası kraliçenin gül bahçesiydi. Kulenin, daha doğrusu sarayın hemen arkasın da yaklaşık üç dönümlük bir araziydi. Yeşil, çok dallı bodur ağaçlarla dolu alan, elbette yüksek güvenlik önlemleri ile doluydu. Ağaçların arkasında kalan pürüzsüz, yekpare en az beş metre duvarlar görünüyordu. Duvarın hemen üstünde belirli bir nizami ölçü ile yerleştirilmiş robot gözler vardı. Fakat bu önlemin amacı içeriye birinin girmemesinden mi, yoksa dışarı çıkmamasından dolayı mıydı? Emin değildim.

Neyse ki etrafın güzelliği bu ayrıntıyı çabucak unutturuyordu Ciğerlerime nüfuz eden mis gibi gül kokusu beni farklı diyarlara sürüklüyordu. Her renk ve her çeşit gül arazinin tamamına dikilmişti. Kaynağını henüz bulamadığım ince bir su akıntısı vardı. Ağaçların arkasından kıvrak bir yol çizerek duvarın arkasından kayboluyordu.

''Rana kızım, sen ne düşünüyorsun?'' Bu hoş tınılı ses tabi ki Rheyold'un annesine aitti Elimde hangi bitkiye ait olduğunu bilmediğim fakat tatlı bir tadı olan çayı masaya bıraktım. Biraz mahcup olmuştum. Çünkü konu neydi, dinlememiştim.

''Özür dilerim, dalmışım.'' Kadın güzel gülümsemesini eksiltmeden,

''Diyorum ki, şöyle kadın kadına dışarı çıkalım. Havamız değişsin.'' Diyerek, büyük ihtimalle az önce sarf ettiği sözleri tekrar etti.

''Aslında çok isterim.'' Heyecanlanmıştım. Hatta o kadar çok hoşuma gitmişti ki yerimden hafifçe doğruldum ve ışıldayan gözlerle Rheyold'un annesine baktım. Fakat sonradan aklıma Rheyold gelince hayal kırıklığı ile omuzlarımı düşürdüm.

''Rheyold'un izin vereceğiniz zannetmiyorum. Malum olan şeyler ortada. Bana güvenmiyor.'' Bu durum fazlası ile canımı sıkıyordu. Ondan izin almak zorunda olmak gururumu kırıyordu. Bu konuyu en kısa zaman da halletmeliydim.

''Argent'de izin vermez.'' Sürya'nın bir eli şiş karnını okşarken tıpkı benim gibi omuzları düşmüştü. Fakat onun ses tonunda kabulleniş vardı. Kelimler, dudaklarından kayıtsızca dökülmüştü.

''Neden ki? Ben daha yeniyim ama sen uzun süredir buradasın. Buna rağmen dışarı çıkamıyor musun?'' Merak ve endişeyle sordum. Argent denilen Akirliden her şeyi beklerdim. Fakat korktuğum şey, Sürya bile hapis hayatı yaşıyorsa, ben çok daha fazlasını yaşardım.

Sürya, sarı saçlarını omuzlarından arkaya attı. Gözlerine ulaşmayan küçük bir gülümseme ile hızlıca konuştu.

''Yok, dışarı çıkıyorum ama bu aralar Argent biraz endişeli. O, olmadan bir yere gitmemi istemiyor.'' Onu daha yeni tanımam rağmen yalan söylediğini anlamıştım. Endişeli ve çekimser sesi bas bas yalan söylediğini haykırıyordu. Bu adam ona ne yapıyordu da, hissettiği şeyleri bile söyleyemiyordu.

Sürya, çok güzel ve tatlı bir kızdı. Oldukça naif, sessiz bir kızdı. Her yönden Argent için fazlaydı.

''Yavrunuz olacağı için hassas, iç güdüsü ile hareket ediyor.'' Kraliçe Adelina, sarışın kızın küçük ve tombul ellerini tuttu. Bir kraliçeden çok anne gibiydi.

''Seni çok sıkıyorsa onunla konuşabilirim.'' diye devam etti sözlerine. Sürya gözlerini irice açtı. Koyu sarı kirpikleri tel tel ayrılmıştı.

KaçışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin