39.Geçmiş-1

1.8K 276 95
                                    

Merhabaaa, görüşmeyeli nasılsınız? 🥰

Geldi hayırsız yazarınız, ne yapayım ama inanın müsait olsam ilk işim bu kitaba bölüm yazmak olacak. 🥺

Ayrıca çok laf ediyorsunuz ama aylarca bölüm atmayab yazarlar var. Bakın onlara özeniyorum ama! 😂

Şaka şaka, ben sizi o kadar bekletsem evimin adresini bilmediği halde evimi basacak okurlarım var. 😅

Neyse sizi bölümle başbaşa bırakmadan önce bir şey söylemek istiyorum.

Ya siz neden Rheyold'a kızıyorsunuz. Ah benim gümüş süslü kekim! Ne kadar acılar çekti, neler yaşadı! Her şeyden önce Rana gibi bir eşe sahip! 🫣

Bu bölümde ikisine yer verdim ama sizden ricam biraz da Rheyold açısından bakın. Bir de hikaye dili biraz farklı. Terk etti dediysem gerçekte değil yani!

Zaten ilerleyen zamanlarda Rheyold ağzından yazacağım o zaman daha iyi anlayacaksınız.

Evett, şimdi size iyi okumalar 🥰😘

***

Klinik / Rana

Ses yoktu. Hava yoktu. Yaşam yoktu.

Ferah oda bir an da karanlığa bürünmüştü. Eslin'in dudakları arasından çıkan ölüm fermanım sonrası tek bir hareket yoktu. Rheyold heykele dönmüştü sanki, nefes dahi almıyordu. Bense donmuştum, hissettiğim tek şey boğazımda atan kalbimdi. Tek bir kez zamanı geriye alma hakkım olsaydı şimdi kullanırdım. İlk başa hapı Moni'nin bana verdiği zamana giderdim. O hapı asla almazdım.

Rheyold'un çok ağır bir şekilde bana döndüğünü hissettim ama asla ona bakmıyordum. Bakamıyordum.

"Doğum kontrol hapı mı?" Dişlerinin arasından çıkan hırıltılı kelimler ile sertçe yutkundum. Aklım durmuştu. Ne diyecektim? Nasıl kendimi savunacaktım? Kaçamak bakışlarla Eslin'e baktığımda o da çaresiz bir şekilde bana bakıyordu. Aynı zamanda gözlerinde onaylamaz bir ifade vardı.

Rheyold ayağa kalktığında zihnimde depremler olmaya başladı. Felaket çanları çalmaya başlamıştı. Kasılmış elleri aramıza uzandı. Parmak uçları titriyordu, benim gibi. Tek fark benim ki korkudan onun ki öfkedendi.

Buz gibi olmuş elimi avuçları arasına bıraktım. Parmakları mengene gibi elimi kavradı ve tek kelime etmeden hastaneden çıktık. Tüm yol boyunca kendimi en kötü senaryolara hazırlamıştım ama onun bana sırt çevireceğini hiç düşünmemiştim. Eve girdiğimizde tek kelime etmedi. Saatlerce hiç konuşmadı. Kendisini çalışma odasına kapatmış, yüzüme bakmamıştı.

Oturma odasında tek başıma otururken ve kendi kendime karalar bağlarken çalan kapı ile derin bir nefes alarak ayağa kalktım. Canım hiçbir şey yapmak istemiyordu. Kapıyı hiç gücüm kalmamış gibi zorlukla açtım. Çiçek'in gülen yüzü beni görmesi ile endişeye esir oldu.

''Rana, ne oldu?'' Çiçek hızla içeri girip beni kolları arasına aldı. Biri bana sarılana kadar ağlamaya ihtiyacım olduğunu anlamamıştım. Çiçek'in omuzunda hıçkırıklara boğulduğumda bir yandan da beni yatak odasına götürüyordu.

Bir şey söyleyemediğim için Çiçek'e sarılarak ağlamaya devam ettim. Bir süre sakinleşmemi beklese de dayanamayıp,

"Eşin mi bir şey yaptı?" diye şüpheyle sordu. Başımı iki yana sallayarak kendimi hafifçe geri çektim. Burnumu sertçe çektiğimde başımda ki ağrıyı yeni hissediyordum.

"Hayır, bir şey yapmadı." En kötüsü de buydu ya, hiçbir şey yapmamıştı. Beni görmezden geliyordu.

"Tamam, sakin ol. Silelim şu göz yaşlarını." Ellerim iki yanıma güçsüzce düştü. Benim yerime göz yaşlarımı Çiçek sildi. Biraz daha iyi hissetiğimde ona her şeyi anlattım. Bir akıla ihtiyacım vardı. Çiçek bana yol gösterebilirdi. Sözlerimin sonuna doğru yine ağlama krizi geldiğinde bu sefer daha kısa sürmüştü.

KaçışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin