27.Kabulleniş

4.3K 374 123
                                    

Merhabaaaa, kızmayın geldim. 🥰

En son söveceksiniz diye korktum, neyseki okuyucularım çok nazik 🤣🤣

Fark ettiyseniz gece yarısı atmıyorum. Bölüm sonuna bakarsanız da sevinirim ☺️

***

Rheyold/Ajayu

Büyük bir fırtına, ateşten ve kandan. Onu besleyen öfkemdi. Gözümü karartan, benliğimi kaybetmemi sağlayan oydu. Onun benden her an uzaklaşan ruhuydu.

Kim? Nasıl? Nası, cürret edebilirdi, ona dokunmaya? Benim eşimi, ruhumu, gökyüzümü, kim, nasıl kaçırabilirdi?

İçimdeki ateş, etrafımı sarmaya başladığında kemiklerimin sertleştiğini ve uzadığını hissettim. Görüş açım on kat arttığında, babamın annemi uzaklaştırmaya çalıştığını o zaman fark ettim.

Gezegenin karanlığına büründüm. Artık gezegen bendim. Asırlardır zincire vurulmuş ve en sonunda esaretinden kurtulmuş acı içinde kıvranan hayvan gibiydim. Önüme çıkan herşeyi parçalamak istiyordum.

Boğazımı parçalayan bir kükreme dudaklarımdan firar ettiğinde etraftaki askerler endişe ile uzaklaştı. Yanıma yaklaşmaya cesaret edebilen tek kişi Hiyam'dı.

"Efendim, sakinleşmeye çalışın. Eşinizi bulacağız." Hiyam'a boğazımın gerisinden gelen hırıltıyla karşılık verdim.

Eşimi tabi ki bulacaktım! Başka bir olasılık mümkün değildi!

Havayı derince koklayarak yer tespiti yapmaya çalıştım. Fakat onun çiçek kokusunu alamadım. İçimde büyüyen öfkeyle ilerlemeye başladım.

Daha şimdiden, ellerimde parçalanacak bedenlerin hazzını parmak uçlarımda hissedebiliyordum. Şekil değiştirdiğimden dolayı kıyafetlerim parçalanmıştı, buna ayyakabılarımda dahildi. Bu yüzden tabanı kaya gibi sertleşmiş ayaklarım yerde küçük göçükler bırakıyordu. Üstümde kalan gömleğin parçalarını fırlattım ve sadece yer yer yırtımış pantalonum ile kaldım. Yarı çıplak olmama rağmen, hava beni üşütmüyor. Tam tersi yanıyordum. İçimde kopan çığlıklar dudaklarımdan hırıltılı bir şekilde çıkıyordu.

Ormana girdiğimde, hedefim eşimin yüzmek istediği yerdi. Peşimden gelen Hiyam'ın diğer askerle bir şeyler söylediğini duyuyordum ve duyduklarım hiç hoşuma gitmemişti.

"Ne demek vericiler çalışmıyor?" Hiyam gözlerime bakmaktan kaçınarak,

"Vericilerde bir sıkıntı yok, sadece sisteme giremiyorlar." dedi. Sesi sıkıntılı ve mahçuptu. Olması gerektiği gibi.

"Bu istediğim cevap değil, Hiyam."

"Efendim, elimizden geleni yapıyoruz." Dişlerimi tehditkar bir tavırla göstererek Hiyam'ın yakasını tuttum.

"Elinden gelenin daha fazlasını yap!" Başını eğerek sessizce kabul etti. Hiyam en iyi askerimdi. Babanın, oğuldan kaçtığı bu ölümcül bedene yaklaşacak kadar korkusuzdu. Aynı zamanda isteğime sessizce baş eğecek kadarda akıllıydı.

Hiyamı ittirerek bıraktım ve hızla ilerlemeye devam ettim. Askerler dört bir yana dağılmış, bazıları robot gözleri kontrol ediyordu. Gökyüzünde uçan gözler, son teknoloji ile donatılmıştı. Fakat gezegenimizin komik bir yanı vardı. Doğa kabul etmediği hiçbir şeyi içine almazdı. Buna havada tehditkarca uçan robotlarda dahildi. Robotlar ilk başta kusursuz bir şekilde uçsada dakikalar sonra yere çakıldılar. Ormanın yaydığı manyetik alanı hissedebiliyordum. Vericilerde sıkıntı yoktu ama bu robotları bir türlü kabul etmiyorlardı.

KaçışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin