1. Bölüm: İlkgüz

494 15 2
                                    

1. İlkgüz

3 Eylül 1991

Takvimler ne zaman eylülü gösterse, güz yaprakları misali oradan oraya savrulan kayıp bir ruha dönüşürdüm. Zamansız bir vedanın sızısı gözyaşım olurdu. Bütün kırgınlıklarını kalbine gömen, terk edilmiş bir şehre benzerdi yalnızlığım. Zihnimin küflü sandığında sakladığım o günü, kapağını kaldırıp her anımsadığımda sekiz yaşıma geri dönüyordum. Bir gece yarısı, odamın gıcırdayan kapısından içeriye girmişti annem. Uzak bir okyanusu andıran mavi gözleri ıslaktı.

Saçlarımı okşarken, "Nehir, benim Yunanistan'a dönmem gerekiyor, artık bu evde kalamam," demişti. "Ne olursa olsun, seni asla bırakmayacağım güzel kızım. Birlikte gideceğiz."

Başımı göğsüne bastırarak saçlarımdan öpmüş, tutamayacağı bir söz vermişti annem. Dudaklarından dökülen hiçbir cümle kırık kalbimi telafi etmemişti. Fakat neden diye sormaktan aciz çocukluğum ona inanmıştı.

Bir taksi kapımızın önünde duruyor. Annem bavulunu bagaja yerleştirirken odamın penceresinden onu izliyorum. Son kez başını kaldırarak gülümsüyor bana. Nefesimle buğulanmış cama bir kalp çiziyorum. Annem beyaz mendiliyle ıslak gözlerini siliyor. Merdivenleri ikişer ikişer atlayarak dışarı çıkıyorum. Güçsüz bacaklarımla koşuyorum ardından ama taksiye yetişemiyorum. Sessiz sokağın, sadece hıçkırıklarım yankılanan duvarları üstüme yıkılıyor. Yere düşüyorum. Dizlerimi kanatan asfalt yarılıyor ve ben yedi kat dibe batıyorum. Araba gözden kaybolana dek arkasından bakıyorum. Ellerimle yüzümü kapatıp, gözyaşlarımın selinde boğuluyorum. Sekiz yaşında değilim artık. Bir saniyede bin yıl yaşlanıyorum.

O zamanlar, annemin beni İstanbul'da bırakıp Yunanistan'a yalnız gitmesinin sebebini anlayamamıştım. Çünkü ayrılığın ne demek olduğunu bilmiyordum. Boşandıklarında anneme destek olacak, Eleni teyzem dışında kimsesi yoktu. Okula devam edebilmem için velayetimi babam kazanmıştı. Buna rağmen annemle bağımızı hiç koparmamıştık. Aramızdaki ülke sınırları yüzünden, sadece yaz tatillerinde görebiliyordum onu.

Aradan tam on dört yıl geçti... O hüzünlü eylül vedasının izi hâlâ kalbimde. Bu tozlu hatıralar hiç gitmiyor aklımdan. Ama geçmişi düşünerek yaşamak istemiyorum artık. Geride bıraktığım bütün gözyaşlarım, özlemlerim, pişmanlıklarım kaybolup gitsin istiyorum. Biliyorum, eğer böyle yaşamaya devam edersem yitip giden ben olacağım.

Bugün hayatımdaki en önemli günlerden biriydi. Böyle anlarda hep annemin eksikliğini hisseder, yanımda olsun isterdim. Yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirerek, aynadaki yansımama son kez baktım. Yakası işlemeli mini elbisem bedenime tam oturuyordu. Saçlarımdaki dalgaları parmaklarımla düzelttim. Mezuniyet törenime gitmek için hazırdım.

"Seni bekliyorum Nehir, acele et!" diye seslendi babam.

Lacivert tonlarındaki mezuniyet cübbemi ve kepimi çantama koydum. Hiç alışkın olmadığım, ince topuklu ayakkabılarım yüzünden basamakları ağır adımlarla indim. Düşmemek için büyük bir çaba sarf etmem gerekiyordu.

"Ben hazırım, gidebiliriz," dedim kapıya doğru yürürken.

Babam, kehribar rengindeki sevecen bakışlarıyla beni süzdü. "Güzel kızım üniversiteden mezun oluyor... Beni böyle gururlandırmaya devam et, daha nice başarılarını görmek için her zaman arkandayım."

Bir Gün Üç SonbaharWhere stories live. Discover now